- 1211 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşamın Hazzı ve Gazı!..
Yaşamın hangi penceresine yaslanırsanız yaslanın, hangi açıdan bakarsanız bakın şekli ve görünümü itibariyle 4 açılı bir film makaranız oluşacaktır.
Birlikte ve ortak bir düşün içerisinde yuvarlanmak, aynı dili konuşarak, aynı havayı içimize çekip, aynı yiyecek ve içeceklerden yudumlamak bir anlamda insan olmanın hazzı ve biz bu birikimlerden çıkaracağımız yaşam gazı ile bir paydada eksenlerimizi buluşturabiliyoruz.
Yaşam mucizelerimiz, kendimize kestiğimiz bir oyun biletiyle buluşunca aynı koltuktan bakıyoruz sahnedeki kendimize ve doğal olarak gölgemize. Alkışlayan da biz, alkışlanan da biziz kısaca ve sağlıklı düşünüp normal insanlardan bir koloni, sağlıksız düşünüp sıra dışı topluluklardan bir armoni oluşturuyoruz böylece.
Bir otobüs penceresinden dışarıdaki insanları izlerken nedense onlardan ayrı tutuyoruz bir anlık da olsa kendimizi. Düşlerimizi sarsan o engebeli yollardan her geçişimizde ve başımızı camlara her değdirişimizde yarı uyanık, yarı uykulu bir insan profili oluşturmamız da hep bu yüzden ve şoför kapıları açıp, ‘Son durak’ diyene dek o mağrur kelepçeyle yaptığımız yolculuk gerçekten doyumsuz bir anın resmi olmuyor mu size göre!
Aslımızı, suretimizi ve hayatla olan çekişmemizi gerginleştiren de, genleştiren de hep yaşam. Onun içerisindeki varsıl stresi yok edebilmek için eğlenceyi, dinlenceyi, hayata dair hazları hep bir menzilde kaybetmiyor muyuz! Bize öğretilen, ya da yüreğimize ve beynimize zerk edilen tüm öğretiler hayat kurmacılarının eseri değil mi sizce de!
Neye çok üzülüp, neyi pas geçeceğimizi de bize yaşam öğretiyor bir bakıma. Düşünsel repliklerimizi ezbere gönlümüzde gezdirip, bize öğretilen her bilginin mucize ekseninde önce kaybolup, sonra da bilgin bir edayla’ ‘Ben zaten tahmin etmiştim’ diyebilmenin neresi normal insanın kendi kibirli duruşundan enstantaneler sunmuyor ki!
Bizler insancıl düşünüşlerimizin alkışlanacak tasarımıyla kimi özümüze, kimi de sözümüze dönüşün eksenleriyle önce acı çekmeyi öğretiriz kendimize. Kurgularla olgunlaştırdığımız beynimizdeki o erkek ve kadın profili bazen terk edilmiş bir şehir, bazen de tutku ve hazzı bir arada yaşayan bir çift yüreğe ve bedene dönüşür ki, bunun olmaması yaşamın kimyasına terstir bir bakıma.
Soylu bir tasarımdır insan. Sorumluluk ekseniyle çevrili, vurdumduymaz bir rulete tutunarak hayatın gelgitlerine devrili bir gölgedir kimi. Acıyı ve hüznü seven yapısıyla kimi bir sevgilinin omzunda, kimi de alacaklı hayatın huzurunda bedel ödemeye mahkûmdur. O eşsiz tutkularının esiridir çok zaman ve hatıralarla gerçekleri yudumladıkça kendi tasarımını onaylar ve bu geliş-gidişlerde de hep aynı yakarıya el açar.
İnsan, öncelikli olarak çevresiyle olgunlaşan bir tasarım. Nerede yaşadığının hayat gelişimine müthiş bir katkısı var. Cesaret ve fırsatları kullanma yetisi ona kader ruletine sarılma şansı verse de, gelmişini ve geçmişini asla bir köşeye atamaz, sofrasına ne konulursa onu kaşıklar, dünü , bugünü pek yadsıyamaz ve cesaret madalyasını göğsünden hiç çıkarmaz.
Bir metronun içerisindeki insanların gözlerinde yolculuk yaptınız mı!. Kurulu bir saat gibi, kahvaltı, saat, duraklar ekseninde yuvarlanan, işyerinin kapısından girene dek sessizliği oynayan, yarını ve yaşayacaklarını an an, kare kare yaşayan, sosyal aktivitesini hiç kontrol etmeden, kredi kartlarıyla, borçlarıyla, primleriyle, yenilgileri ve zaferleriyle o insan profili ne çoktur karşımızda.
Nereden geldiğinin, kim olduğunun ve neden aramızda olduğunun ne önemi var ki!. Giyim tarzı bir müddet sonra bu şehrin insanına benzese de, bizim lokmalarımıza, bizim suyumuza ve aşımıza ortak olsa da, beden diliyle, gönül diliyle o yaşam tonlarına karışsa da o bizim insanımız, aramızdan biridir aslında.
Her gün birbirimize yabancılaştığımız, her gün kendi güçlü bağlarımızdan ayrıldığımız bir devinim masalı hayat. Gölgemiz gövdemizden ayrı gezmeye, gönlümüz göğsümüzde ayrı yatmaya ne çok alışıktır!. Korkularımızla, yüzleşmelerimizle ve iç çekişlerimizle önce düşlerimiz monotonlaşır, ardından yaşamla dair zıtlaşmalarımız restleşir.
Yaşamın o paramparça ekseninde delik deşik bir mekanizma ile yaşamaya alıştırdık özetle kendimizi. Nerede tutukluk yapacağımız meçhul!. Kanser, kalp, gizli kalp, şeker, astım, romatizma v.s gibi virüslere yaşamını teslim eden, diğer tarafta kendine yeni bir yüz seçerek hayata gülümsemeyi ilke edinenlerin masalı bu hayat.
Ömürlerimizin delik deşik edilmiş ütopyasında bir pencerede rüzgârla sörf edenlerin görüntüsü, diğer pencerede sevdiğiyle zina yaptı diyerek delik deşik edilenlerin öyküsü. Yerdeki cansız bedenine isabet eden onca mermi çekirdeğinden kendine helallik alanların, paramparça yürekleriyle bu ahlaksız hayatın gömüldüğü adresi arayanların resmigeçididir yaşam.
Sahi siz bu devasa filmin hangi rolünü seçtiniz ve o yaşamak afişinin hangi karesindesiniz!..
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.