BANA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Ü ANLATIR MISINIZ 15 . Bölüm
Bu kez gençler programda bir değişiklik yaparak arkadaşları Murat’ın evinde toplandılar.Aralarına çok sevdikleri tarih öğretmenleri Muhsin Bey de katılmıştı.
" Nerede kalmıştık arkadaşlar ?"
Müjdat
" II. İnönü Savaşı ve sonuçlarını işlemiştik."
Muhsin Öğretmen
" Ben yokken bir hayli yol almışsınız çocuklar tebrik ederim sizi. Yeni konuya başlamadan Mustafa Kemal’in bir anısını anlatmak istiyorum sizlere."
Hepsi susmuş gözleri hocalarındaydı.
Atatürk´ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey anılarında paylaşmış"Mustafa Kemal ,Ankara´ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü.Ertesi gün bana şöyle anlattı. ;
"Reşit Bey,rüyamda bana ´Paşam ,İnönü´den ne haber?´diye sordunuz.Bende ´vaziyet kritiktir´ cevabı verdim.´Kritik nedir? Anlamadım ki!´dediniz.Bende ´Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm´ diyerek odama çekildim."
Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz İzmir´e çıkmamıştı,İnönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu.Aradan yıllar geçti 2.İnönü savaşı´nın kritik günlerinden biriydi.Mustafa Kemal´in arabası Millet Meclisinin önünde durdu.Hemen yanına koşarak,telaş ve endişe içinde, "Paşam ,İnönü´den ne haber?" diye sordum.
Aynen şu cevabı verdi ;
"Durum kritiktir"
O zaman ben ;
"Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim.
O da ;
"Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ;
"Hani Ankara´ya geldikten sonra bir rüya görmüşdüm,hatırladın mı?"
Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım.Gülerek ;
"işte, rüya ayniyle vakidir.Ben İsmet´i tanırım,göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız."
Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.ınönü savaşı´nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi...
"Ne kadar ilginç ."
"Gerçekten ."
Zeynep elindeki kitabın sayfaları açtı ve arkadaşlarına dönerek:
" Ben başlıyorum."
"Tamam ."
"İtilaf Devletleri Sevr’i kabul ettirmek için Yunan ordusunu teşvik etti. Yunan ordusu, 23 Mart 1921’de iki koldan saldırıya geçti. Ama Yunan ilerleyişi 1 Nisan 1921’de, Türk ordusunun geri püskürtmesi ile son buldu.
İkinci İnönü muharebesini Yunanlılara ağır kayıplar verdirerek başarıyla sonuçlandıran Türk ordusu, İnönü-Kütahya-Döğer hattında yeniden savunma düzenine geçti. Yunanlılar, Anadolu’da kısa zamanda bir sonuç almak amacıyla üstün sayıdaki kuvvetlerini Türk ordusunun güney kanadına saldırıya geçirdiler (10 temmuz 1921).İnönü’de ikinci kez mağlup olan Yunan kuvvetleri hazırlıklarını tamamlayarak, 10 Temmuz 1921’de iki ayrı cepheden taarruza geçerek Türk Ordusunu yok etmek istediler. Desteklenmiş kuvvetleriyle güçlü bir şekilde ilerlemeyi başardılar. Türk Ordusu, bu zor durumdan kendisini kurtarmak amacıyla Eskişehir’e kadar çekildi. Mustafa Kemal Paşa, 18 Temmuz 1921’de Batı Cephesi karargahına geldi ve durumu yakından görüp inceledi. tam bir teknik anlayış sergileyerek ordunun düzenlenip kuvvetlendirilmesi için, Sakarya’nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli gördü. Bunun üzerine, Türk Ordusu, 25 Temmuz 1921’de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya’nın doğusuna çekildi.
Bu çekiliş, Eskişehir’den Sakarya’ya kadar geniş bir alanın Yunanlıların eline geçmesine sebep oldu. Yunanlıların, eksiklerini tamamlamak için Eskişehir-Afyon hattında 25 gün beklemesi, Türk ordusunun çekilmesini kolaylaştırdı ve Sakarya gibi pek elverişli bir mevzide savunma için hazırlanmak imkânını verdi.
Sakarya Meydan muharebesi bölgesi, Sakarya ırmağıyla bu akarsuya karışan Ankara çayı ye Ilıca dereleri arasında 100 km genişliğinde bir cephe hattını kapsıyordu. Mevzinin ön hattından iç kısımlara doğru yükselen bu arazide savunmaya elverişli sırtlar bulunuyordu. Genellikle eğimli olan Sakarya mevzii, Türk yedek kuvvetlerinin gereken bölgelere hızla yetişmesine imkân verecek durumdaydı. Hattın önünde Sakarya ırmağı, sağ kanadında harekâta zorluk gösteren engebeli arazi, güneydeyse Cihanbeyli ovası gibi çöl özelliği gösteren bir arazi, savunma yönünden yararlı engellerdi.
Türk ordusu Sakarya gerisine çekilmekle Ankara Ana ikmal üssüne yaklaştı ve ihtiyaçlarını daha kolaylıkla sağlamak imkânını buldu. Cepheye dikey Polatlı-Ankara demiryolunun da ulaştırma yönünden özel bir değeri vardı. Yunanlıların Eskişehir-Seyitgazi-Afyon hattından Ankara yönünde ilerlemeleri halinde, Bursa ve İzmir’den 400-600 km’lik yolu aşarak ikmal yapmaları zorlaşacaktı.
Sakarya mevziinde, Garp cephesi birlikleri 25 temmuz 1921’den itibaren cephe kumandanlığının belirttiği savunma hatlarının tahkimine başladı. Yunanlılar saldırıya geçtiği zaman Beylikköprü ve Kavuncu köprüsü doğusunda ve daha doğuya doğru bazı bölgelerde zayıf piyade siperleri meydana getirilebildi. Bu mevkiler muharebe başladıktan sonra basit ve zayıf sahra mevzileriyle tahkim ve takviye edildi.
Aysun
" Daha sonra
İki tarafın da karşılıklı saldırılarla ilerleyebildikleri 20 km’lik alanda muharebe, genellikle açıkta ve bir boğuşma şeklinde oluyordu. 25 Temmuz 1921’den Sakarya muharebesinin başladığı 23 ağustos 1921’e kadar geçen dönemde en önemli olay, Büyük Millet meclisince Başkumandanlık kanununun kabul edilmiş olmasıdır. Bu görev 5 ağustos 1921’de Atatürk’e verildi. Atatürk bu tarihten itibaren ordunun emir ve kumandasını üstüne aldı, millete ve orduya birer bildiri yayımladı. Bu bildiride özellikle Yunan ordusunun Anadolu’nun içinde yenilgiye uğratılması zamanı geldiğini söyledi ve bütün milletin, manevi ve maddi kuvvetini kullanarak vatanseverliğini göstermesini istedi. İlk iş olarak askerlik çağında olanlar silâh altına alındı, cepheye sevkedildi ve er ihtiyacının tamamlanmasına çalışıldı.
Genelkurmay başkanlığıyla, Milli Savunma bakanlığı, Başkumandanlık karargâhını meydana getiriyordu. Bu iki makamın ortak çalışması ve Başkumandanlığın öteki bakanlıklarla olan işlemlerinin yürütülmesi amacıyla karargâhta ayrıca bir büro kuruldu. Başkumandana, Türkiye Büyük Millet meclisinin bütün askeri yetkileri verildi.
Atatürk başkumandanlığı eline aldıktan sonra ordunun er ihtiyacından başka silâh, ulaştırma araçları, yiyecek maddeleri, elbise ve öteki ordu malzemesi ihtiyacının sağlanması için gereken tedbirleri aldı. Alınan tedbirlerin başta geleni «Tekâlifi Milliye emirleri» («Halktan alınacak bütün vergilerle ilgili emirler») adı altında yapılan yayınlardır:
Muhsin Öğretmen
" Çocuklar peki nedir Tekalif-i Milliye ? Sizlere bunu açıklamak istiyorum.
TEKALİF-İ MİLLİYE EMİRLERİ
1. Her ev, aile birer takım çamaşır, birer çift çorap, çarık hazırlayıp ulusal vergi komisyonuna verecektir.
2. Ticaret adamlarının ve halkın elinde bulunan her çeşit kumaş, bez, yapağı, pamuk, tiftik, kösele, meşin, ip, papuç, başlık gibi giyim kuşama yönelik nesnelerin yüzde kırkına, sonradan ödenmek üzere el konacaktır.
3. Ticaret adamları ve halkın elindeki her türlü yiyecek maddesinin yüzde kırkına sonradan ödenmek üzere el konulacaktır.
4. Herkes elinde kalan her türlü taşıma araçlar ile savaş araç ve gereçlerini ayda bir kez 100 kilometre taşıyacaktır.
5. Ordunun yiyecek ve giyeceği için yararlı olabilecek tüm sahipsiz mallara el konacaktır.
6. Halkın elindeki tüm silah ve cephane üç gün içerisinde orduya teslim edilecektir.
7. Ülkede bulunan her türlü makineli araç ve gerecin yüzde kırkına el konulacaktır.
8. Ülkedeki bütün demirci, dökümcü, nalbant, terzi, marangoz gibi zanaatkarlar ordu buyruğunda çalışacaktır.
Çünkü bulunduğumuz ortamda buna mecburduk yavrularım. Murat devam edebilirsin oğlum."
" Teşekkür ederiz efendim.Evet Sakarya Savaşı başladı...
Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921’de Polatlı’daki Cephe Karargahına giderek ordunun başına geçti. Cephede teftiş yaparken, attan düşerek birkaç kaburga kemiği kırıldı. Savaşı cephede yaralı ve kaburga kemiği sarılı bir şekilde idare etmek zorunda kaldı.
14 Ağustos sabahı yunanlılar güçlendirdikleri birlikleriyle ilerlemeye başladılar. Kendilerini oyalamaya çalışan Türk kuvvetlerini önlerine alarak geldikleri Sakarya ırmağının kıyısında 23 Ağustos’ta Türk ordusu ile karşı karşıya geldiler. Asıl savaş o gün başladı. Çünkü Yunanlılar Sakarya ırmağını aşmaya başlamışlardı.Yunanlılar Ankara’ya ulaşmak için var gücüyle saldırıyordu. Özellikle Sakarya’nın doğusunda şiddetli çarpışmalar oluyordu.
Yunanlılar bir ara Ankara’ya 50 km. kadar yaklaştı. Ancak her seferinde önlerine yeni birlikler yetiştirilerek durdurulmaları başarıldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa her seferinde değişik taktikler uygulayarak yeni savunma çizgileri oluşturdu. Bu taktiksel anlayışını Türk ordusuna ve milletine şu sözleriyle ifade ediyordu,
" Eveeet hep birlikte söylüyoruz!
“Hattı müdafa yoktur, sathı müdafa vardır!"
Muhsin Öğretmen
"O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz."
Yirmi iki gün, yirmi iki gece süren ağır çatışmaların ardından Yunanlılar yenilerek geri çekilmeye başladılar. 13 Eylül’de Sakarya Irmağı’nın doğusunda tek bir yunan askeri bile kalmamıştı. Sakarya zaferi, geri çekilmenin durduğu, ileri gidişin başladığı noktayı oluşturmuştur.
Halide
"Sakarya Savaşının sonuçlarına gelince...
Türk ordusunun zaferi ile biten Sakarya Savaşı’nda Yunan ordusunun saldırı gücü kırıldı.
Savaş sonunda, Yunanistan’ın Türk topraklarını ele geçirme umudu sona erdi.
Savaş sonunda, TBMM Kars ve Ankara Antlaşmalarını imzaladı.
19 Eylül 1921’de, TBMM tarafından Mustafa Kemal’e mareşallik ve gazilik ünvanı verildi.
Bu savaştan sonra İtilaf Devletleri arasındaki birlik bozuldu ve yolları ayrılmaya başladı."
Aysun
" Kars Antlaşmasını okuyorum arkadaşlar.
Sakarya Zaferi ile TBMM’nin dış dünyadaki itibarı ve otoritesi artmıştı.
Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan TBMM’ni tanımaya karar verdi.
13 Ekim 1921’de, TBMM ile Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan arasında Kars Antlaşması imzalandı.
Kars Antlaşması ile doğu sınırımız kesin şeklini aldı.
Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan Türkiye’yi tanıdıklarını bildirmişlerdi. "
Müjdat gene heyecanla atıldı
" Off gene aceleci davrandım affedersiniz Ankara Antlaşmasını açıklayabilir miyim ?"
Tabi bay aceleci " dyerek hepsi gülmeye başladılar.
" Evet Ankara Antlaşması
Mondros Mütarekesi’nden sonra Fransızlar Güney Anadolu’nun bir bölümünü işgal etti. Ama; bölge halkının direnişi sonucu Fransızlar çekilmek zorunda kaldı. 20 Ekim 1921’de Fransa ile TBMM hükümeti arasında Ankara Antlaşması imzalandı. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile; Türkiye ile Fransa arasındaki savaşın sona ermesi ve tarafların kuvvetlerini yeni sınırlara çekmesi Savaş tutsaklarının karşılıklı olarak serbest bırakılması
Azınlık haklarının korunması İstanbul bölgesi için yeni bir yönetim şeklinin belirlenmesi Türkiye - Suriye sınırı, İskenderun - Hatay bölgesi dışta kalacak bir şekilde çizilmesi
İskenderun - Hatay bölgesinde özel bir yönetim kurularak, buradaki Türk halkının kültürel alanda özgün olması ve Türkçe’nin resmi dil olarak kalması
Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’ndeki mezarının Türk toprağı olarak sayılması kararlaştırıldı.
Bu Antlaşma ile Fransa, TBMM’yi resmen tanıdı.
Avrupa’da Türkiye’ye karşı oluşturulan blok parçalandı. En önemli konu
Güney cephesi kapandı ve Fransa ile savaş durumu sona erdi.
Fransa işgal ettiği güney illerimizden çekildi.
Ankara Antlaşması ile bugünkü Suriye sınırımız, Hatay ve İskenderun hariç olmak üzere, kesin şeklini aldı. *Fransızların bölgeden çekilirken bıraktıkları silah, cephane ve uçak ile Türk ordusunun gücü biraz daha arttı. *Ankara Antlaşması ile Fransa Misak-ı Milli’yi tanımış oldu.
Aysun
"Sonra Büyük taarruz ."
Zeynep
Büyük taarruz bu kısacık zamana sığmayacak .İsterseniz Haftaya devam edelim
" Arkadaşlar herzaman olduğu gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün en güzel sözüyle bugünkü toplantımızı bitirelim.
Müjdat gene atılarak heyecanla
" Ben ...ben..söyleyebilir miyim ?
Hepsi gene kahkahalarla gülmeye başladılar.
" Buyrun bay aceleci."
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
Gençler ! cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
SEVGİLERİMLE
NEŞE KIZILYAR
YORUMLAR
efendim yazınızı heyecanla okumaktayım sayenizde tarihimizi pekiştirmiş oluyorum çok sağolun saygılarımla selamlar
GÜLDESTE
Vatanımızın hangi şartlar altında düşman işgalinden kurtarıldığının güzel bir hatırlatmasıydı yazınız. Paylaşımı gönül kutluyorum Can kardeşim. Gönül dolusu selam ve sevgilerimle...
GÜLDESTE
Tarihini bilmeyenin coğrafyasını başkaları çizermiş
Lakin gel gelelim bu şanlı tarihi günümüzün laylaylomlu, gençliğine, karanlıktan beslenen ve hergün daha çok çoğalan, tarihini ve atasını hiçe sayan bir kof teslimiyetçi nesile nasıl anlatacağız
Anlatanlar, anlatmaya çalışanlar ne yazıkki benim gibi adliye koridorlarını aşındırıyor,yargı karşısında hesap veriyor, çünkü bilge aydın kişiler susturulmaya sindirilmeye çalışıyorlar
Yaşanması gereken en şerefli şey hayattır diyorum, cesaretinizi bilgeliğinizi,vatan aşkınızı arif yorumunuzu kutluyorum bedeli ne olursa olsun Ata Kemal ve onun bıraktığı mirasın takipçisi çanakkalede vatan ve istiklalimiz uğruna şehit olup kefensiz yatan Vatan evlatlarının yanında olacağız bedel ödesekte şanlı taihimizi ve onun önderi Mustafa Kemal ATATÜRKÜ unutmayacağız, unutturmayacağız asil bilge cesur yüreğinize bir kez daha selam olsun
GÜLDESTE
GÜLDESTE
Birkaç gün önce bu defterde okuduğum bir yazıda, Kılık kıyafet devriminin emperyalizme hizmet ettiğini ifade ederek Atatürk eleştiriliyordu.
Bunları ifade eden, en hafif deyimiyle tarih bilincinden yoksun, beyinlerin bu yazınızı, yazı serinizi okumalarını ve tarihden ders almalarını dilerim.
Bunları anlatmakla çok ulvi bir görevi yerine getiriyorsunuz. Özellikle gençlerimizin Cumhuriyetimizin hangi şartlar altında, hangi zorluklar içinde kurulduğunu bilmeleri ve anlamaları gerekiyor. Zira bu bilgilerin artık okullarımızda yeterli hassasiyetle işlenmediği kanaatındayım.
Yazınız sebebiyle sizi kutlar, saygılarımı sunarım.
GÜLDESTE
Tarihini bilmeyen geleceğini göremez diyorum.
Senin bu yazılarınızın da okuyan herkese faydalı olacağını düşünüyorum
Bir sonraki yazını da sabırla bekliyorum
Yüreğinin sesi daim olsun dilerim
GÜLDESTE
GÜLDESTE
Annem yüreğine ve elerine sağlık harika bir yazı okudum....
Anlamlı ve güzel yazıyı kutlar en derin saygılarımı sunarım...
GÜLDESTE
Tarih dersinden çıkmış gibiyim. Bu ülkenin değerini bilmezlerin bu azıyı ve benzerlerini tekrar tekrar okuması gerek. Vatan aşkıyla çarpan yüreğine selam olsun Neşeciğim.