- 904 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kırmızı Saten Elbise
Sibel ‘Nereye?’ demek istedi, diyemedi. Korkusu, patlayan dudağının ağrısından daha baskındı. Araba aniden durdu. Adını bile bilmediği genç adam, arka kapıyı açarak, koluna yapıştı. Onu çekerek, dışarı çıkardı. Bir taraftan söyleniyordu:
“Senin gibi fahişeler, neden çocuk doğurmak isterler? Kendi yolunuza birini daha eklemek için mi? Dua et… Dua et, Salman itini bulayım! Onu bulmadan dönmek yok bana! Beni dolandırmak neymiş, bunun hesabını verecek.”
Karanlıkta sürüklenircesine, koşar adım yürüdüler. Sağa sapar sapmaz, aniden durduruldu. Karanlıkta hiçbir şey görünmüyordu. Bir kilit sesiyle irkildi. Ne olduğunu anlamadan, hızla boşluğa doğru savruldu. Önce sert bir zemine çarptı, sonra sendeledi ve bulunduğu yere yığıldı.
***
Birden, büyük bir ışık patlaması oluştu. Uzanan keskin okların hedefi olmuştu sanki. Her yeri iğnelenmeye benzer bir hisle karıncalanıyordu. İğnelerin bir virüs gibi her yerini ele geçirişini duyumsadı. Gözleri oyuluyordu. Sımsıkı yumdu. İşe yaramamıştı. Yanıyor, acıyor, yaşlar süzülüyordu. Yok… Yanılıyor muydu ne? Karanlığın koyuluğuna doğru çekiliyordu. Yoksa hep karanlıkta mıydı? Neler oluyordu böyle? Delici pırıltılarla karanlık arasında yuvarlanıyor gibiydi. Işığa tutunmak, karanlığa yenilmekten daha ürkütücü ve acı vericiydi. Korkuyordu. Gökyüzü ilk kez bu kadar yakın, kendisinden bir parçaydı sanki. Bir taraf, her an güçlenen, güçlendikçe gözleri kör eden pırıltıyla ışıldarken, diğer taraf hızla koyulaşarak sabitleniyordu. İlk kez, geceyle gündüzün bir arada olmasına şahitlik ediyordu sanki. Yanındakilere bakıyordu. Kimdi bunlar? Ne zamandır buradaydılar? Hepsine teker teker bakıyordu. Kimi, elindeki gazetesini dörde katlamış, köşedeki yazıyı okuyor, kimi bulmacanın çözümü için derin düşüncelerdeydi… İşte! Yine karanlık karabasan gibi kendine yaklaşıyordu. Yardım istercesine haykırarak, insanlara baktı, ancak anormalliğe kimsenin aldırdığı yoktu. Bu sefer gözü dikiz aynasındaydı. Kaptanın yüz hatları gergindi.
Bir tek o endişeliydi. Bir tek o, tuhaflığın farkındaydı. İçindeki ürküntü, gördüğü her şeyi kendisiyle bütünlüyordu sanki. Karşısındaki kadını görünce ürperdi. Başı arkaya düşmüştü. Dudağındaki derin yarık, kanını dondurdu. Kanın koyulaşan tortusu, çenesine kadar sarkmıştı. Kadın, birdenbire sarsılmaya başladı. Biri hızla iteleyip, tekrar çekiyor gibiydi... Kucağında bebesiyle uyuyakalan, sarsıldıkça sarsılan kadını tutmak istedi. Sarsan güç öylesine güçlüydü ki… Hayvani bir haykırış yükseldi ardından. Bir süre sonra duruldu kadın… Kıpırtısızdı. Başı hızla öne düştü. Ölmüş müydü ne? Sesin sahibini bulmak için arandı… Kimsecikler yoktu ortada. Kadınla birlikte, bebesi de duruldu. Gözleri, ‘Uyan artık!’ dercesine, annesinin kabuk bağlayan dudağındaydı. Uzun süre bakamıyor, kaçırıyordu gözlerini. Arada bir ince ince uzantılarla aydınlandı gökyüzü. Ama o da ne? Üzerine abanan koyuluk, hızla doğruldu. Genzini yakan, yutkunmakta zorlandığı bir şeyler aktı boğazından. Şaştı önce,… İçi titredi. Gözü, ufak ufak kıpırdamaya başlayan bebeğe takıldı. ‘Uyu bebeğim, korkulacak bir şey yok’ dedi içinden. Bir tek o… Evet, bir tek o, yaşananların dışında kalmalıydı...
Koyuluk tekrar kuşattı onu. Derinlerden gelen gök gürültüsü, kulakları sağır edercesine, yolculuk yaptığı arabayı sarsarak, art arda gürlemeye başladı. Herkes pencereden dışarı bakıyordu. Sesler, korkusunu desteklercesine endişeliydi. Ağaçlar, çalılar, diz boyu yükselen otlar, tepesine çöken koyuluktan korkmuşçasına, hızla sallanmaya, ters yöne savrulmaya başladı. Kara bulutlar, güneşi yakalayıp yutmak ister gibi, hızla ona doğru ilerliyordu. Birden her yer, mora çalan renge büründü. Arabanın içindekilere, ardından kendi tenine baktı. Her şey, herkes tek renkti... Dağılan toz kümesi, yerini havada uçuşan kuru otlara, hızla savrulan kuşlara, cama çarparak dağılan ufak canlılara bırakıyordu. Kanatları kapalı kargalar, kendilerini rüzgarın akışına bırakmışçasına kıpırtısızdı. Kimileri büyük bir gürültüyle çarpıyordu cama. Herkes tek ses gibi canhıraş bağırıyordu, bir tek Sibel sessizdi. Onun gözü, kadının kucağındaki pembe yanaklı bebedeydi. Birden her yer, keskin bir ışıkla aydınlandı, ardından bir kez daha haykırdı koyuluk. Gök gürültüsüyle birlikte, karanlığa çekildi Sibel... Gözleri bebedeydi. Bebek, canhıraş feryat etmeye başladı, kadın tortop büküldü olduğu yerde. Aniden yay gibi gerindi. Bebenin, boncuk boncuk bakan gözleri gözlerindeydi...
Birden karanlığın içinde buldu kendini. Neler olduğunu, neden olduğunu anlamıyordu. Hayatında hiç bu kadar karanlık bir gece görmediğini düşündü. Bir an, nerede olduğunu kavramaya çalıştı. ‘Burası kimin evi?’ diyordu içinden. Karnında bir şeyler ılık ılık kayıyordu sanki. Elini karnında gezdirdi. Neler oluyordu böyle? Sol tarafı top gibi yuvarlanmıştı. O tarafı yoklamaya başladı. Bir taraftan diğerine kayan şeyin, ne olduğunu anlamaya çalıştı. “Kalkıp ışığı yakmalıyım” dedi, “neler olduğunu aydınlıkta görmem gerek.” Doğrulmaya çalıştı. Kolu kanadı kırıktı sanki. Bulunduğu yere yeniden uzandı. ‘Biraz daha uyumalıyım, havanın aydınlanması gerek’ dedi içinden. Birden sert zeminin soğukluğunu hissetti. İliklerine kadar donmuş gibiydi. Elleriyle örtüsünü, yastığını arandı.
“Tanrım! Bu bir düş mü?”
Sesi, bir kuyunun derinliğinden yankı yaparak yükseliyordu sanki. Gözlerini kapadı Sibel. Düşte olduğuna inanmak istiyordu. Hareket halinde olan karnı, uyumasına izin vermiyordu. Kendisini zorlayarak, yeniden yoklamaya başladı onu. İçini sıcacık duygular kapladı. Evet, evet… Kendi bebeği. Nerede olduğunu hatırlatacak bir şeyler bulabilseydi… Elleriyle yakın çevresini yoklamaya başladı. Devrilen şeyin gürültüsü, attığı çığlıkla bütünleşerek yankılandı. Korkudan kaskatı kesildi. Çığlığın içinden yükselen ayak sesleri miydi ne? Ayrımsamaya çalıştı. Islanan eli üşüyordu sanki. Karanlığın gücünden ürktü. ‘Düşen neydi?’ dedi içinden. Onu kavrayıp, yanı başına yerleştirdi. Ayak sesi, kimi zaman duraksayıp, yeniden hızlanıyordu, hayalet gibi. Genç kadın, gözlerini yeniden sımsıkı kapadı. Mecalsizdi… Her yeri uyuşmuştu. Kasıklarına saplanan sancıya bu sefer tepkisizdi. Göz kapakları ağırlaştı. Uyumak, bir daha uyanmamak istercesine direnmekten vazgeçiyordu. Teslimiyetin rahatlığını duyumsadı. İsteyerek, karanlığın derinliğine doğru yuvarlanmaya başladı.
(Kırmızı Saten Elbise) isimli Romanımdan alıntı
Suzan Kuyumcu
Vitrin Ürünleri
ROMAN
ZİNDE YAYINEVİ
Fiyat:
12.00 TL
7.20 TL
Kazancınız : 40.00%
puslukitapdagitim.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.