- 837 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ben Her Temmuz’da Terk edilirim!
Ben Her Temmuz’da Terk edilirim!
Aslında hep terk edilirim de, nedense en çok Temmuz da belirir terk edilişlerim. Yeni terk edilmiş gibi olurum. Zaman kavramı olmaz bu yalnızlık denen yolculukta, tek başınalık bir çığ gibi git gide büyür ve kendini hiç unutturmaz. Böylece her terk edilişim Temmuz’da biraz daha gün yüzüne çıkar. Gelen yeni mevsimle birlikte, sanki mutlu olmamam gerekirmiş gibi dikilir asık suratıyla karşıma. Gözlerimin önünde büyür çığlıkları, susmaz yalnızlığım hep o terk edilişimi vurur yüzüme, üstelik daha önce hiç de kullanılmamış gibi, yepyeni…
Ne zaman gülümsemeye kalksam, asılı kalır gülüşlerim tam da elmacık kemiğimin üzerinde. Hak etmemişim gibi hissederim gülmeyi, öyle ya kim buraya gülmeye gelmiş. Kim gülerken gitmiş? Ya da kim gülmekten ölmüş.
Tam gülerken, elmacık kemiklerim gerilir acıyla, gülmemem gerektiğini fısıldar içimdeki şeytan kulaklarıma. Kulaklarım çınlar hep, uğuldar, sussun, sussun isterim içimdeki ses, susmaz. Onunla birlikte bağırmaya başlarım. Hangimizin sesi daha çok çıkar bilemem. Bilemiyorum hangimizin sesini daha çok duyarsın, duyabilir misin? onu da bilmiyorum.
“Ben yeni terk edilmedim” derim içimden, “ben eski, çok eski terk edildim” derim dinlemez içimdeki ses. Her zaman o kadar çok hatırlattı ki bana terk edilişimi, hiç eskitemedim içimde. Hep yeni kaldı acılarım ve kabuk bağlamadı bu gidiş. Tam bağlayacakken bir şey oldu, mesela bir şarkı çarptı yüzüme, bir şiir, bir söz. Yine kanadı, durmadan kanadı. Kan kaybından değil de, terk edilmekten öleceğim ben.
Belki de güneş bu kadar tepede olduğu için böyle yalnız kalıyorum.
Bu kadar aydınlattığı için güneş; böyle vuruyor yüzüme içimdeki ses, yalnızlığımı…
Ve daha çok bağırıyor ne olduğu, nereden geldiği belirsiz ses, hiç susmayacak gibi. Yaz olduğu için mi böyle oldu? Bu kadar belirgin bu acılar, bu gidişler…
Adım attığım her yerde, senin gittiğinin ayak izleri, önüme çıkan her sokak, gidişinin çıkmaz sokağı ve ben sokak ortasında kaldım, yapayalnız!
Temmuz’da bir başka oluyor demek terk edilmeler, bir başka çarpıyor insanın yüzüne bu sıcaklık, bir başka acıtıyor bu ıslaklık yüzümü. Gözyaşlarımın ıslattığı yüzüm acıyor ama yaşlardan değil, yaşlanmaktan hiç değil, sensizlikten, yüzüm göğsüne değmediği için acıyor. Yüzüm sensizlikten sızlıyor. Dün gibi yaşıyorum gidişini, dün gibi!
Şimdi ben nasıl eski terk edildim derim?
Hem terk edilmenin eskisi, yenisi mi olur?
Terk edildim işte!
Temmuz’da,
Mayıs’da,
Haziran’da,
Ocak’da,
Şubat’ta,
Kasım’da,
her Ay’da,
her Gün’de,
her saatte…
Terk edilmeler o kadar büyüyor ki, bazen bir ayı, bir yılı, bazen bir ömrü sarıyor, arsız sarmaşıklar gibi, rengi yeşil değil ama kapkara. Bazen bir asır kadar sürerken ayrılık saati, gelmeler bu kadar kolay olmamalı, o asır kadar süren hesabını kim verecek?
Gelsen de ne fark eder ki artık? Bu kadar gidiş varken yolumu kesen, gelişleri yok eden, üzerini teker teker çizen, karalayan. Karalandıkça kararan, daha da karanlıklaşan. Bu kadar karanlıkken ortalık, gelsen de fark etmez ki. Belki gelişin gölgelere karışır, görünmez…
Bilinmez !... gölgeler mi daha karanlık, suretin mi? Bilinmez…
Usanmadım yine de, yüreğime batan dikenli tellerden, etrafımı çeviren insan suratlı engellerden, hep bir ümit, öldüremediler umudu, umut hep yaşıyor, tek edilsek de...
Biz Temmuz’larda terk edilmeye devam edelim,
Siz de terk etmeye devam edin.
Hangi ay olursa olsun, hangi saat olursa olsun fark etmez,
Terk etmenin mevsimi hep kış, hep soğuk!...
Yazın ortasında da gitsen, kışın tam ortası,
Güneş tam tepemizdeyken de gitsen, gecenin tam yarısı.
Ayrılık saati asır kadar,
Soğuk,
Karanlık,
Yalnızlık.
Üç Temmuz İki Bin On İki 22 30
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Nikine münhasır bir yazıydı.
Allah beraatını kabul etsin ve kandilin mübarek olsun..
Can hem telefonla konuşup, hem yazarsa insan bazı eksikleri oluyor...:)
öptüm gözlerinden ve amin dedim bütün gönlümden.
inci* tarafından 7/4/2012 3:45:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kıpkırmızı
Rabbim Beraat'imizi nasip etsin inşaallah...
Terke dair duyguların damlaları...
Düşündürdü yazınız beni derince. Terkin karanlık dehlizleri, rutubet kokan yollarında yürüdüm biraz. Kişinin ruhuna vurduğu kırbaçları hissetmek istedim.
"Sadece terk edilen bilir o duyguları" demeyin lütfen. Hiç var mı hayatta terk edilmeyen? En gaddarından, en duygusalına kadar o hissi tatmayan var mı? Yok bence... Terk edilmiştir kişi hayatının bir evresinde; şöyle ya da böyle.
Acı... Çok acı gerçekten. Terk edilen sadece kişi, beden, ruh, kişilik değil; bir ömrün tüm hücrelerini de eritip yok ederek oluşuyor terk... Çünkü değer verilmeyen kişinin gidişi değildir ki bu sözcük. Değer vermişsen ve gitmişse acımadan; bence budur terk..
Temmuzlar ya da ocaklar... Farkı ne ki? Birinde sıcağına sıcak ekler, gitmeden cehennemi yaşatır; diğerinde ise, zemherinin ayazında üşütür kutup yazgısında...
Güzel bir yazıydı ve bana bunları yazdırdı Nevin Hanım...
Saygı ile...
Kıpkırmızı
Ne çok şey söylemişsiniz...
Terk ediliş herkeste aynı gibi, tüm ömre sığan ama bir yüreğe sığmayan bir şey gibi... Bir ömür içinde yasını tutmak gibi, ama tatmayan da yok gibi sizinde söylediğiniz gibi...
Teşekkürlerimle,
Saygılarımla,
Turgay COŞKUN
Ve kandilinizi kutlarım...
Daimi saygılarımla...
Kıpkırmızı
Ben de kandilinizi kutlarım. Rabbim beraatimizi nasip etsin.
Selamlar,
Saygılarımla,