GÜLŞEN
Çaktıkça şimşek, parlayan ışığında endişeli gözlerini daha net görüyordum.Gözlerimin içine içine bakıyordu.Mumları yakmamayı ben önermiştim.Karanlığın büyüsünden ve gücünden yararlanmak istiyordum.Özellikle istesem böylesi tesadüf etmezdi.Allah bile benden yana.Yok hayır Tedaş mı demeliydim yoksa. Her neyse bütün bu işaretler bile doğru yolda olduğumun göstergesi. Aslında şarteli indirmeseydim olmazlardı biliyorum ama ikna etmek için başka şansım yoktu bağışlasınlar beni.
Sanki bir şeylerden şüphelenir gibi sürekli elektriğin kesilmesinden şikâyet ediyor, saçma sapan bulduğu isteğime boyun eğdiği için insan yanına methiyeler düzüyordu.
Hiçbir zaman ortak noktamız olmamıştı zaten. Bütün kararlarda yalnızdım. Yalnızdı. Evlenmemiz bile alınmış ortak bir karar değildi elbette görünürde öyle olsa bile en azından benim için inadın ve intikamın başka şeklinden bir şey değildi. Hiç bir zaman da dönüşüme uğramadı.
Her şeye rağmen acaba gerçeğine dönüşebilir mi ümidiyle beklenen bir durak.
Barış bile bu durakta biz beklerken, yanımızdan geçip gitmesine razı olmadığımız bekleyişimize zorunlu tutsak ettiğimiz bir yolcuydu. Bu isim hoşuma gitmişti.Bu inat tarhında açan bir çiçek olacaktı. İsmi gibi barışı bahşedecekti bize.Öyle de oldu haksızlık yapmayayım.Kendi için bir güzellikti. Bizim baharımız hiç olmadı. Ayazlarda açan çiçek olmaz. Hep toprak altında, hep bekleyen tomurcuk olarak kaldı.
Yine gök gürültüsü ve yağan yağmurun sesinde gözkırptı şimşek.Kim bilir hangi hayalin peşine düşmüş ki eli başına yaslanmış, başka dünyaların seyrine dalmış gibi sessiz sessiz oturuyor.
Ben ise kendimle muhasebede .İnat içindi evet Gülşen, ihanet edip perişan etmeseydi ;Gülten’ de benzemezdi ona bu kadar .Gözleri ne çok benziyordu.Baktıkça bir daha bakmalara çağıran, çağırdıkça koyaklarına demir attıran.Ama önemli değildi bu kadar önemli olan Gülşen’ in ihanet sonrası tekrar tekrar dönmesiydi.Bu kez de Gülten olarak dönmüştü.
Kaç kez söyleyeceğim sen benden geçemezsin diye…
Usulca yerimden doğruluyorum.Tıpkı Üniversite yıllarımdaki gibi mutlu etmeye öncelikli bir ses tonuyla başlıyorum şarkımızı söylemeye.Duvar saati zamanı uzatmaya çalışırcasına tik tak tik tak eşlik ediyor sesime.Bir de damlayan musluğun lavaboyla yaptığı solo.
Bora Öztoprak “ Seni seviyorum “ diyor 15 yıl öncesinden. O küçük öğrenci evimizdeki kasetçalardan sesi geliyor. “ Ah ! Gülşen bakma öyle konuşma da adı yıllar öncesinden konmuş bir ayindeyiz soru da sorma lütfen. İlk ve son ayindeyiz .Şimdi sus ve dinle “ diyorum.
Ve tebessüm ediyorum.Gamzelerimden yayılan kalkanla kendimi daha kararlı ve güçlü buluyorum.Bunu hep yapmadım mı zaten.Zor anlarımda tek dayandığım gücüm olmadı mı gülüşlerim ?
Sırtının arka ortasında mı ? yoksa şu kalbinin üstüne taktığı gümüş broşunun yakınında mı daha şık durur bıçağım diye düşünüyorum. Şimdilik oluşa bırakıyorum.Karar vermeye çabalayarak ayinin büyüsünü bozmak istemiyorum. Gözlerime diktiği gözlerini gözlerimden kaçırarak niyet örtbası yapmaya çalışıyorum.
Bir deli volkan, damarlarımdan yol olup beynime hücuma geçiyor.
“ Gülşen yapmayacaktın bunu bana”
En son aynı hücuma, siyaha boyadığı saçlarıyla kafede karşımda oturan Gülşen’ i gördüğümde de maruz kalmıştım. Ne kadar çabuk çoğalıyor bu Gülşen. Bakmamış olsaydı o anda mavi ve derin olmayacaktım biliyorum böyle. Bir meçhule adı karışanın daha son gördüğü gizli özne olmayacaktım. Ama baktı Gülşen. En büyük hatayı yaptı. İhanetini kustu alay edercesine mavi derinlerinden. Ve o bildiğim kahkahasını attı.” Sen bana yaramazsın “ cümlesini sarf ettiği an kadar içten.
Zor olmadı takip etmek ve beynime yapılan hücumda karşı savunmaya geçmek. Ben galiptim yine. Yıllardır olduğu şekliyle…
Ya bu gece yemekte; Olmaz mıydı Gülşen bu şarkıyı sormasaydın bana. Söyleyen kimdi diye. Öldürdükçe çoğalıyorsun şimdide inadımın kimliğinde dalga geçiyorsun. Buna asla dayanamam işte.Seni bu inatla ilk öldürmüştüm hatırlasana.Bir gram aklının yükünü bana çektirmekten usanmadın bir türlü.
Hadi şarkımızı söyleyelim.
“ Seviyorum demek zordur her zaman, boş bir laf gibi gelir…
Titriyor gibi sanki. İçimin sesini de duyamaz herhalde. Ama bir kadının en çok kendisinden nefret eden bir adamın bakışlarından anlayabileceğini biliyorum. Bir tebessüm daha ediyorum sıcak düzeyinde. Kalkanlarım daha genişliyor.
“ Ben Gülten’ in Ercan Gülşen değil “ İlaçlarını aldığından eminsin değil mi ?
İnanmıyorum elbette, Gülten’ de bilmiyor bedeninin, iblisçe içine girilerek işgal edildiğinden habersiz. Zavallı Gülten.
“ Seni kurtaracağım “ diye teskin etmeye çalışıyorum. Genişleyen burun deliklerime ve alnımdan sızan terlere hâkim olamıyorum. Havada birleşen ellerimizle kendi ekseninde döndürüyorum Gülşen’ i . Salonda çakan şimşeğin arada yüzümüze vuran keskin ışığı ve damlaların sesi zamanı bitirmek için dörtnala tik taklayan saatle yarışıyor adeta.
Korkunç bir gök gürültüsü patlıyor. Ayinimize yarışır bir konforda diğer koluma yatırıyorum Gülten’ i. O an da Broşunun yanında ki eksik aksesuarı ekliyorum…
Bir kez daha Gülşen’ den kurtulmanın rahatlığıyla koltuğa uzanıyorum.
İç odada uyuyan oğlum uyanıp geliyor sonra yanıma
Baba annem ölmüş mü kan var üstünde “
“ O annen değil yavrum.Gülşen teyzen…”
ŞÜKRAN AY
YORUMLAR
Şükran AY
Ben de :(( Şizofren bir babanın çocuğu olmanın bedelini çok ağır ödedi.
Destekleyici ve cesaret veren varlığınızla onur verdiniz Talip Bey.
Sağolun, varolun.Selam ve hürmetlerimle.
Güzel ama ürpertici bir öyküydü. Ellerinize sağlık.
Bir kez daha görmüş oldum ki bir sanatçı, sanatın her dalında güzel ve zarif olanı arayıp buluyor.
Şükran AY
Sağolun.Eksik olmayın efendim.Nacizane deneme tarzı yapmış olduğum ilk hikaye çalışmama yapmış olduğunuz bu övgü dolu sözlerinizin nasıl teşvik verici ve bir sonrakilere nasıl cesaret verdiğini tahmin edemezsiniz.
Onur verdiniz sayfama.
Selam ve hürmetlerimle.
sürükleyici çok güzel, anlatımı harika. umarım yazınızın devamı vardır.
sevgi ve saygılarımla.
Şükran AY
Eksik olmayın Hikmet Bey,
Çok teşekkür ederim onore eden destekleyici yorumunuzdan dolayı.
Varolun efendim.Selam ve hürmetlerimle.
Bir zamanlar bir Şükran Ay vardı '' Ufuklar kadar derin, Rüzgarlar kadar serin, Senin en güzel yerin, Kahverengi gözlerin'' derdi herkes met olurdu... Şimdi de başka bir Şükran Ay okuyanları mest ediyor... Tebrikler. Kutlarım. Saygılarımla...
Şükran AY
Değerli yorumunuzla onur verdiniz Sami Bey,
Hele ki sizin gibi nesir konusunda uzman bir bilirkişiden bu övgüye mazhar olmak daha bir cesaretlendirdi.Ki ilk hikaye denemem henüz.Varolunuz efendim.
Selam ve hürmetlerimle.
Gizemli girift bir iç dünyanız var Şükran Hanım....Kendinizle bu denli mücadele ederken bu güzel eserleri üretmeniz takdire şayan....Çok etkileyici bir yazıydı....Uzak yakın yazısı gibi bunu da çok beğendim...Biraz anlayınca beğenim artıyor işte....Saygılar...
Şükran AY
Desteğiniz için çok teşekkür ederim Sayın Hocam.
Beğenmenize çok sevindim.Ki bilirim zor beğenen bir okursunuzdur :))
Sağolun çok sağolun.Yorumunuz çok değerliydi.
Asil yüreğiniz varolsun.Selam ve en derin hürmetlerimle.
"Ama bir kadının en çok kendisinden nefret eden bir adamın bakışlarından anlayabileceğini biliyorum. Bir tebessüm daha ediyorum sıcak düzeyinde. Kalkanlarım daha genişliyor."
Evet..Burası hikayenin öznesini oluşturmuyordu ama, neyse kadına ait olduğu için sanırım daha çok dikkatimi çekti. Hayata çok yakın duran oldukça başarılı ve güzel bir hikaye. Aslında sizin için çok gecikmiş hikayelerde demeliyim.
Okudum, mutlu oldum ve yürekten kutladım...
Not: Bir kaza da yaşadım tabi sigaramı ters yaktım tam hikayenin orta yerinde.
Şükran AY
Beğenmenize çok sevindim hocam.İlk hikayem :) İnşallah başarabilmişimdir. Desteğiniz için çok teşekkür ederim.Büyük insan.Yüreği yüce insan.Size minnettarım. Bu arada geçmiş olsun.Bilirim tersten yakınca çok kötü olur sigaranın kokusu.Selam ve en derin hürmetlerimle.