- 153 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
RİVAYET O Kİ MUALLİM...
Rivayet O ki, muallim riyalar yurdundan az evvel kovulup da geldim:
Issızlık mıdır her dem reva görülen şu sefil varlığıma en çok da renk körü bildiğim karanlığın duayen varlığına tapınan hiçler ve hiçse gölgeler kan b/atağında kardan yangınlarda ve kardıkça toprağı kara toprağı içine çekip biteviye ve alabildiğine giyinenler…
Renk körü mizaçların ve hayal yoksunu yalanların içsel beyitlerinde bir temaşa sanatı iken ölümün debdebeli çatısında akan kansa oluk oluk, akan çatının uçtuğu rüzgârın sağalttığı bir mihenk taşı belki de g/örüntüsü itibariyle korkutan gemi kayıp gemiler konçertosundan duyulan o ses öten sirende saklı tıknefes ve işte göğün örüntüsü yerkürenin sefil görüntüsü şeşi beş hüzünler diyarından çark eden ithamlardan arda kalan o tok ses.
Sahi, muallim:
Var mıdır hüznün bir sesi ya da varamadığın bir yaka mıdır da mutluluk can çekişen o kuru yataklı nehrin zaferi.
Hazzın doruğunda bir yaşam arzularken beşer…
Haizi olduklarından asla mutlu olmadığı kadar…
Kederin eşi kaderin süzüşü mevsimlerin döngüsü ve işte şerh düşülesi O devasa ateş.
Köpüren denizdir belki kaynakçası nasıl ki değil bir ç/alıntı.
Kaybolan zamandır yani kayıp gölgelerin menşei.
Bıçkın rüzgâr ve afili doğa:
Kurunun yanında yaşın da yandığı yasın rövanşı elbet mutlulukla diktiğin her yama yaraların kanadığı bir aldatı.
Zanlarsa uçuşan saçların grisinde asılı.
Zemherinde solan kardelenin bedeli…
Ve çürümüş bedeni goncaların alacaklısı olduğu kadar rüyaların dahi derdest edildiği.
Mizansenler solgun.
Mihraplar yerinde.
Mizacı sallantıda hangi şiir saklıysa şairin en derininde.
Mazhar olunası o ateş o dert o özdeş ve kalleş güneş nasıl ki sattı ruhunu geceye oysaki parlayan gözlerimle özlediğim hayallerin telaffuz ettiği yangının mahşere yol aldığı kadar da cihanın ve işte çatık kaşlı mehtabı savurgan sevdalarıyla afişe eden tüm ama tüm yıldızları delip geçen gözlerimden akan yaşları biriktirdiğim hüzün teknem ve de vazgeçemediğim tekkem aşk nasıl ki bir Hümayun ve işte sere serpe yattığım göğün altında saklı bir leş elbette dünyanın ve tüm insanlığın solmadan rengi sürgün edilmeden feri acının da duayeni.
Dişlerken mevsim ruhumu.
Dayalı döşeli mevsimin tutulmuşken de nutku.
Sözcüklerin kesif sessizliği ve de: şair uyumadan ve güneş doğmadan km bilir nedir beklediğim?
Bir ölçüt ise yüzümün çizgileri ve çetrefilli düşlerin muayyen günleri:
Önce öldüğüm sonra da böldüğüm hüzünleri tek solukta içime ç/ektiğim derdest edilmiş güllerin dikenleri ülkeleri.
Acılarsa solduran.
Bir fırtına ki ruhları bir bir kıyan.
Ve işte acımla kıyama durduğum o vazgeçilmek rotam.
Şahsına münhasır bir sevgiyle varlığımı sorgulayan.
Günse geçkin bir kadın gibi s/üzülen.
Gecenin yorgun gözlerinde coğrafyalar biriktiren.
Tüten dumanın yolu.
Tutuşan ruhun yongası.
Renklerinse en münhasır notası ve noktası:
Sezilerim beni aldatmadığı kadar ve sızım dinmeden…
Sözcüklerin cafcaflı dünyası imgeler yeryüzünden göğe sürgün edilmeden.
Miadı dolmuş bir hayattan da öte.
Zemheride saklı ölgün gece.
Ruhun tartaklandığı nihayetinde Araf’ta soluklandığı.
Ve işte çakan o kıvılcım.
Ve işte çizmeyi aşan şuh kadın.
Oysaki miski amber kokardı nicesi ruhların hem göçmeden hem sonlanmadan ve işte renklerin en hası:
Ve de ebemkuşağının coşan hazzı.
Cinnet gecelerinden süzülüp de cennete koşan umudum ve hayallerim ve dinmeden zaman sonlanmadan şu afaki yaşam say ki, muallim yazdıklarım sadece bir nesirden bir şiirden ibaret ya da sayma ki bir bir; sarmalında rakamların ansızın sıfırla eşleşip de solmadan kâfir gölgesi eşrafı sürgün edilmeden yongası yalnızlığın ve içlendiğim her şarkı bil ki fonudur ve vokali imgelerin…
Öncem ve sonramla asılı kaldığım Araf’ın içtimadaki telaşı ve telaşe memuru yâdımdaki ölü düşlerin ve mademki bir b/ölü ikidir aşk ve işte yüreğimi parselleyen o devasa ateş.
Hünkârım Hümayunum nasıl ki yücelerin yücesi Rabbimle d/eştiğim sevaplarım ve günahlarım…
Elbet vakittir gelecek olan ve de yazılası bir akit gibi, altına imzamı attığım solgun mizacımın emir kipi nasıl ki yolum, varsa yoksa sevgiden geçti ve geçecektir de havsalamdan taşan tüm düşünceler ruhumu kıyan tüm duygular belki de rötarlı bir mutluluğun tek garantisi nasıl ki kaderde gizli ve tüm hislerin mukadderatı ile b/ölündüğüm zamanın ölümle seviştiği bir girdaptır ki yalnızlığın ukdesi ve bir kıyamda saklı masallar gerçeğe dönüştüğü kadar da tüm hakikat ruhu kanatır ve de kanatlanır hülyalar…
Aşk ki bir iksir.
Aşina olan özlemle de bire bir eşleşmenin raconu ve huzurun diğer adı nasıl ki kayıtlı kaderde ve de öteki âlemde…
Yeter ki son bulsun hüznün gölgesinden savrulan bir yemin gibi baş göz ettiğim benliğimin solmayan feri…
Bense alametifarikası neferi olduğumu umudun illa ki kavuşacaktır da ayrı gayrı o iki yakası…
Elbet yakamdan düştüğü kadar hüzün…
Elbet yakarışın her noktası her noksanı vardıkça nihayete içtiğim şu şerbetin de yediği vurgun misali tek damlası dahi yeter Mümine.
Hüzün bazen münferit.
Hazansa tek geçen.
Hazmetmeden tüm gerçekleri varsın yolu kesilsin tüm yalanların…
İklimlerden aşk mademki ve de günbegün büyüyen İlahi Ateşin her zerresinde doğup da batmayacak O Ebedi Güneşi bana nasip gören yüce Rabbime kavuşmanın verdiği huzurdan da yoktur asla ve asla ötesi…
Tüm benliğimle Mevla’ma teslimiyetim kabul görsün yeter ki…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.