- 119 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tarihsel Süreç İçerisinde Rüşvet
TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE RÜŞVET
Hak ve adaleti ortadan kaldıran bir suçtur rüşvet. Rüşvetin yaygınlaştığı toplumlarda sosyal barıştan ve huzurdan hiçbir zaman bahsedilemez. Bu konumuzda rüşveti tarihsel süreç içerisinde kısaca görmekte fayda vardır.
Rüşvet Suçu: TCK 252 maddesinde de belirtildiği üzere kişinin görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlanma-sıdır.
Tedavisi en zor ve en eski toplumsal hastalıklardan olan rüşvet bütün ilâhî dinlerde yasaklandığı gibi eski Hint, Mısır, İran, Sümer ve Yunan toplumlarında da bu suçla mücadele edilerek özellikle adlî rüşvete ağır cezalar verilmiş, Roma hukukunda rüşvet alan yargıca ölüm cezası öngörülmüş ve memurların basit eşyalar dışında hediye kabul etmesi yasaklanmıştır.
Rüşvet alan yargıç ve rüşvet veren kişi kiliseden ihraç edilir. Ayrıca böyle bir suça karışan yargıç görevinden azledilir. Kilise görevlilerinin para karşılığı günah çıkarma gibi ruhanî yetkilerini kötüye kullanarak menfaat temin etmeleri kiliseden azledilmelerini, rüşveti verenin de kiliseden ihracını gerektiren bir suçtur. Bizans İmparatoru I. Iustinianos (Jüstinyen) tespit edilen rüşvetin kiliseye gelir olarak kaydedilmesi esasını koymuştur. Katolikler dışındaki diğer Hristiyan mezheplerinde de rüşvet bir suç olarak kabul edilmiş ve özellikle kilise görevlilerinin işlediği bu tür suçlar diğerlerine göre daha ağır müeyyidelerle karşılanmıştır.
İslâm dininde, rüşvet, dinin adalet, helal kazanç, kul hakkına ve emanete riayet ilkelerine tamamen aykırı bir günahtır. Rüşvet yoluyla mal veya menfaat elde etmek haram olup rüşvet alan kimse toplum adına kendisine emanet edilmiş olan görevi kötüye kullandığı için aynı zamanda emanete ihanet etmiş sayılır.
Kur’ân-ı Kerîm’de rüşvet lafız olarak geçmemekle birlikte, “Bile bile, günaha saparak insanların mallarından bir kısmını yemek için onları mallarınızın bir parçasını yetkililere aktarmayın” mealindeki ayette (el-Bakara 2/188) açık biçimde yasaklanmıştır. Görüleceği üzere rüşvet alana-verene herhangi bir ceza söz konusu değildir; ancak devlet yöneticileri, fakihlerin görüşlerine göre rüşvet alanı-vereni cezalandırmıştır. Bu cezalar genellikle rüşvet alan devlet görevlisi görevinden azledilir, rüşvetin şekline ve topluma verdiği zararlar göz önünde bulundurularak sürgüne yollanırdı.
Roma Hukuku’nda rüşvet ve cezaları:
Roma hukukuna göre, ius Civile tarafından tanınmış olan dört tane haksız fiil bulunmaktadır. Bunlar; hırsızlık (furtum), gasp (rapina), haksız olarak mala verilen zararlar (dannum iniuria datum) ve kişiliğe verilen zararlar (iniuria) ius Civile’nin tanıdığı bu haksız fiillerin özel hukuk karakterli olduklarını açıkça söyleyebiliriz. Bu haksız fiillerden kaynaklanan davalar, Özel hukuk davalarıyla aynı mahkemelerde, aynı prosedürler altında görülürlerdi. Burada hedeflenen temel amaç, haksız oldukları mahkeme kararı ile kesinleşen kişileri, zarara uğrattıklarının, zararlarını tazmin etmeye zorlamaktı. Ancak bu çeşit haksız fiillerin davaları dahi çeşitli cezaî özellikler taşımaktaydı. İşlenen suçun niteliği içinde bulunulan durum ve davalının savunmasına göre zararın iki, hatta dört katına mahkûmiyet söz konusu olabilmekteydi. Ayrıca, haksız fiilin birden fazla kişi tarafından işlendiği durumlarda, bunlardan her biri, doğan zarardan dolayı ayrı ayrı sorumlu tutulurlardı. Haksız fiili işleyenlerden birinin, zararı tazmin etmiş olması, diğerlerinin sorumluluğunu azaltmaz ya da ortadan kaldırmazdı. Ancak haksız fiil işlemiş olan kimsenin mirasçılarını bu haksız fiilden zarar görenin zararlarını tazmin etmekten ötürü sorumlu tutmak mümkün değildi.
Selçuklu İmparatorluğu’nda Rüşvet:
Selçuklular ile ilgili tespit edebildiğimiz ilk rüşvet olayı, Tuğrul Bey döneminde geçmektedir. Arslan Besâsirî’nin isyanı sırasında Mervanoğlu Nasr el-Devle Ahmed Selçuklu itaatinden çıkıp, ona yardımda bulunmuştu. Bu nedenle ceza olarak onun memleketlerinin yağmalanması istenmiş, Tuğrul Bey de bunu haklı bulmuştu. Ancak Mervanoğlu, İstanbul’dan dönen Selçuklu elçisi Ebu’l-Fazl Nâsır b. İsmail el-Alevî ve Bizans elçisini yolların tehlikeli olduğu bahanesiyle yanında alıkoymuştu. Ebu’l-Fazl ise Selçuklu sultanına bir mektup yazarak durumu bildirmişti. Tuğrul Bey elçisinin bu mektubuyla vassalı Mervanoğlu’na karşı burukluk duymağa başladı. Buna mukabil Nasr el-Devle Ahmed sultanın eşine (Altuncan Hâtûn) değerli armağanlarla bir hadim gönderip ondan," sultandan kendisine bir zarar gelmemesi amacıyla yardım isteğinde bulundu”. Hâtûn onun mesajını sultana arz edip Mervanoğlu için ricada bulundu. Tuğrul Bey ise, “Ben, Mervanoğlu’nun beraberindeki hediyeleri almak amacıyla iki elçiyi hapsettiğini, düşmanlarımıza yardımda bulunduğunu öğrendim. Onun bu hareketleri gerçekten affedilmeyecek bir suçtur” dedi.
Nasr el-Devle Ahmed’in Hâtun’a gönderdiği rüşvet bir işe yaramamıştı. Ancak Mervanoğlu, gözaltında tutmakta olduğu iki elçiyi, yeni bir rüşvetle, beş yüz ipek elbise, at ve sair armağanla sultana gönderdi. Hatta onun için Emir Hezaresb de sultandan şefaat diledi. Ancak Tuğrul Bey onun gönderdiği armağanları (yani rüşveti) kabul etmeyip geri yollayarak Mervanoğlu konusundaki tutumunu ısrarla sürdürmüştü. Nihayet Nasr el-Devle yüz bin dinar rüşvet karşılığında kendisini affettirmeğe muvaffak olmuştu (h.449/1057).
Tuğrul Bey döneminde başka bir rüşvet olayı Hoy şehrinde görülmektedir. Hoy şehri Nal Baha ile Selçuklulara teslim olduktan (Kasım 1062) üç gün sonra şehre giren Selçuklu Veziri Amid el-Mülk Kündüri buranın reisliğini halkın ileri gelenlerinden Ebû Sa’id b. Hamaveyh’e verdi. Ebû Sa’id ise aralarında düşmanlık bulunan şehrin eski reisi Yusuf b. Mengin’i on bin altın rüşvet karşılığında Amîd el-Mülk’ten teslim aldı. Bu örnekte görüldüğü üzere rüşvet sadece işlerin bir menfaat karşılığında yapılmasıyla noktalanmayıp, insanların varlığını sona erdirebilecek sonuçlara da sebep oluyordu. Bu dönemde de rüşvetin önü alınamamış, rüşvet kaldığı yerden hem devlet kademesinde hem halk tabanında devam etmiştir.
Osmanlı’da ilk rüşvet:
Osmanlı Devleti’nin daha ilk dönemlerinde rüşvetin olduğuna dair Neşri Tarihi’nde bilgiler vardır. Orhan Bey zamanında askeri teşkilatın ilk adımı sayılan yaya sınıfı kurulurken Bursa kadısı Çandarlı Kara Halil Paşa’nın rüşvet aldığı söylenir.
Osmanlı idaresi, rüşvet gibi yüz kızartıcı ve toplum huzurunu bozucu suçları işleyenleri katledilmesine denk geldiği için sürgün ederdi. Bu dönemde hem devlet kademesinde hem de halk tabanında rüşvet olayları yaygınlaşmış, rüşvetçiler yakalanarak sürgün edilmiş ve İstanbul’a dönmeleri yasaklanmıştı. Dönenlerin katledileceği de kendilerine bildirilmiştir. Sürgündeki amaç, suçluları ıslah etmek ve toplumu bu rüşvetçilerden temizlemekti. Her ne kadar iyi niyetli olsa da bu tedbirler rüşvetleri engelleyememiştir.
Günümüzde rüşvet:
Türkiye OECD Ülkeleri Arasında Yolsuzlukta Sondan Birinci Sırada:
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, OECD üyesi ülkeler ve G20 üyeleri arasındaki durumu da parlak değil. Endekse göre, Türkiye’nin AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında 27 ülkeden de düşük puan aldığı; Romanya, Macaristan ve Bulgaristan’ın ardından son sırada bulunduğu görülüyor. Bunun yanı sıra Türkiye, G20 ülkeleri arasında sondan üçüncü, 38 OECD ülkesi arasındaysa 37. sırada bulunuyor.
Son söz:
Ülkemizin yolsuzluk, kara para aklama ve rüşvet ile anılması utanç vericidir. Bu durum, ülkemizi gri listeye sokmuştur. Maliye Bakanı, Türkiye’yi gri listeden çıkardığını gururla kamuoyuna duyururken, aynı derecelendirme kuruluşlarının raporlarında rüşvet konusunda Türkiye’nin sonlarda yer aldığını göstermiştir. Tüm bu kokuşmuşluğun temelinde siyaset kurumları yatmaktadır. Hatırlayalım; “benim memurum işini bilir” diyen bir başbakanımız ve sonradan cumhurbaşkanımız olmuştu. Bu zihniyetin temeline bakıldığında “bal tutan parmağını yalar”, “devlet malı deniz, yemeyen domuz” anlayışının yattığını görürüz. Bu bakımdan, rüşvet belası insanlık tarihiyle aynı yaştadır. Devletler, krallıklar, imparatorluklar ve dinlerin tamamı kendilerince önleyici tedbirler almış olsalar da rüşvetin kökünü kazıyamamıştır. Çünkü rüşvet illetine “hediye” gömleği giydirilerek meşrulaştırılmıştır ve bu iğrenç durum halen ve alenen devam etmektedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.