- 420 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
İÇİMDEKİ KURŞUN ASKER...
Çengisisin yüreğin mehtaba dolanan ellerimden akan yaşın izafi sağanağında, gözümden sakındığım yalın bir düşten de öte bir renksin ulaşılmazın mümkünatında kayıtlı bir ilham gibi gergin ipin üstünde yürüyen bir cambazdan arda kalan bir çift pabuç gibi sahibini bekleyen esintinin emaresi sözcüklerin de külliyatında firar eden nice imge nice fasıl nice duygu nice düşünce…
Nasıl sevdiğini ve nasıl öldüğünü açıklayamazken insan, fıtratına yenik düşen fırtınanın verdiği eziyettir belki de meziyet abidesi, nefes nefese kalmışken sefil nefsim…
Ve ardından gidiyorum gidenlerin dönme ihtimalini bir varsayımla eşleştirdiğim kadar kirli ellerime bulaşan mürekkebin kokusunu içime çekiyorum bir matrah iken sözcükler yayımlanmış iki değersiz kitabımla da istişare ediyorum:
Bir yıkım.
Bir ölüm.
Bir döngüde kanıksanası hapsolmuşluğumla münazara ettiğim cenderede geçen zamanın afra tafrasına isyan etmekten de ötesi gelmezken elimden.
Ve merhum şairin de son noktayı koyduğu:
‘’Gelmiyor elimden yaşamaktan başka bir şey…’’
Cennet olsun mekânın sevgili şair mademki irdeleyecektin ölümü düşeş mi attı kaderin izafi bir yolculuğun da makinisti iken bir sözcüğün bir dizenin gücüne hayranlık duymakla sevmekle ve ölümle ilintili her varsayım.
Frapan bir yalnızlık dikilmişken benliğime ve ruhuma farını sürdüğüm bir ölümle el sıkışıyorum ve bakımlı bir ölü olmayacağımın bilincinde hayatı bozuk para gibi harcamanın verdiği teselli ile tecelli edecek ölümü çağırıyorum adeta iç sesimle.
Muhtevası yürek olan iklim.
İkilem yüklü göğün ardıç kuşları.
Ellerimde solgun çiçekler neferi olduğum duyguların baskınında kalemimin ve ellerimin kelepçelendiği.
Mağdur bir iklimim ben.
Maruz gören görmeyen kimse metazori bir yaklaşım mıdır yoksa yazmaya düşkünlüğüm ve işte ters takla dahi attığım ömrün arka bahçesine duyduğum özlemle karanlığı dilimliyorum yüreğimdeki aydınlıkla.
Söylemek istediğim fazla bir şey yok artık kıyı köşede kalmış ne kadar kitabım varsa çoktan sahafların yolunu tuttum.
Sair kitap.
Türü alıntı algı bozukluğu aslında içimde saklı tek lüks iken anlatma güdüsü ve gaipten gelen bir sevgi.
Yazgımın tesellisi yazdıklarımın da tecellisi.
Manidar bir gülümseme ile bana göz kırpan dünde kalmış nice yabancı ve işte istişare ettiğim ölümlü yüreğimde saklı tuttuklarım ve ölümsüz olmakla ilintili tek cümle dahi gelmezken içimden…
Düşlerim terli, sevgili hafız ve aklım beş karış havada ters takla atmanın verdiği yorgunlukla takvada geçmesini arzu ediyorum sözcüklerimin…
Sözcüklerim benim kıymetlim ve her kalem bana küstüğünde daha da anlam bürüyor sözcük cemaatinde defnedilmeyi bekleyen suskun kalemimin de telvesine bandığım ruhumu bir avazda söküp çıkarmak istiyorum bedenimden.
Bedeller ödediğim hayallerim var benim daha doğrusu vardı eskiden ve varamadığım limanlarda yalıçapkını ile hasbıhal etmenin ötesinde bir şey dilemedim Tanrıdan.
Böğrüme saplanan o sancı kalemin hançer gibi sırtımdan vurduğu.
Issız bir gün imla hatası bildiğim Aşk’ın doğuşuna aş eriyorum.
Sürüncemede kalan ne var ne yok sürünüyorum bir başıma sürtüyorum eteklerimi ve nihayetinde sürmenaj olacak beynimin günde kaç bir sinir hücresini öldürdüğünü kestirmeye çalışıyorum.
Kestirmeden gittiğim yollar gibi.
Kestirip de attığım cümlelerim gibi.
Sökün eden karanlığın dokunuşunda vücuduma elektrik verilmişçesine yere yığıldım ve peşimi toplayan annemin bu sefer ben peşini toplarken…
‘’Annem çok küçükken öldü.
Beni öp, sonra doğur beni.’’(Alıntı)
Her rengi bahşedensin ve insanlık her haltı yerken, doymazlığın arifesinde saklı bir hücumdur bu ve de bir başkaldırı…
Çocukla çocuk olmanın büyüsünün üstüne çürüğe çıkmış iken içimdeki kurşun asker.
Büyüyüp büyümemekle de ilintili değil hani, yeryüzü yeter ki tek yüzlü olun ve yüz bin kere de seni seviyorum, deyin…
YORUMLAR
Ütülediğim binlerce sözcük her gün batımında uykuya dalan.
Kat izinde duyguların bir sebil adeta içimde saklı ve ben bir kurşun asker gibi aralıksız nöbetteyim.
İfası mümkün olmayan ve ifşa ettikçe içimi diri bir bedenden arda kalan yürüyüş ayakkabılarım en çok da volta atmayı sevdiğim evin uzun koridoru.
Dün de dediğim gibi: içine tıkıldığım ufacık bir kutudan kaçmaya teşebbüs ettiğim ama asla da başka bir boyuta geçemediğim bu yüzden boyutsuzluğumu kalemle sınayıp başka ruh hallerine dönmemle de sakit iken yazma eylemine riayet eden her cümleyi her sözcüğü kendimden bir parça bildiğim kaçamadığım en somut gerçek.