- 426 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
ANKARA YOLCULUĞU
ANKARA YOLCULUĞU
Yola çıkmadan bir kaç gün önce kredi yurtlar kurumuna giriş yapmak için mektupla başvuruda bulunmuş ama sonucunu henüz alamamıştık. Nerede nasıl kalacaktık hiç bilmiyorduk. Nasılsa Ahmet amca yanımızdaydı. Yurt çıkmazsa size bir ev tutarım dördünüz bir arada kalır birbirinize göz kulak olursunuz diyordu.
O öyle söylüyordu ama imkan mı vardı? Ben nasıl ödeyebilirdim evin masrafını. ’’Yurt çıksın ne olur Allah’ım!"diye yol boyu dua ettim.Yoksa ben bir aya kalmaz okulu bırakmak zorunda kalırdım. Ulukışlaya yaklaşırken Toros dağlarının zirvelerinde hala kar vardı.İşte tam bu anda otobüsümüz Pozantı Şeker Pınarı denilen yerde mola verdi. Şeker Pınarında suyun debisi o kadar yüksekti ki ,gürül gürül akarken âdeta köpükler oluşturuyordu .Sanki ruhumu yansıtıyordu. Dondurucu bir soğuk vardı. Halbuki daha ekim ayına yeni girmiştik. Ürkek gözlerle suyun akışını izliyordum .Su buz gibiydi. Bir kaç tane restaurant vardı. Restaurantlardan yiyecek kokuları yayılıyordu. Bizim yanımızda yolluklarımız vardı. Bir masaya oturduk.Anam bol bulgurlu et balığı yapmıştı.Onları birlikte yedik.Ahmet amca bizlere birer çay söylemişti.
Çaylarımızı içerken "Ne kadar heyecanlısınız görebiliyorum çocuklar. Haklısınız "dedi.
"Öncelikle şunu söyleyeyim ki zoru başardınız. Merdivenin ilk basamağına çıkmayı başardınız. Bundan sonra merdivenleri daha da dikatli çıkmalısınız. Çünkü artık bizler yanınızda olmayacağız. Dengede durmayı öğrenmeli ve bunu başarmalısınız " dedi.
Nasıl muhteşem bir insandı bu Ahmet amca. Ne kadar mülayim idi. Bizimle tatlı tatlı konuşuyor öğütler veriyordu. Hayran hayran onu izliyordum.Kendi kızı ile birlikte üç tane de öksüz kız çocuğunu peşine takarak babalık yapıyordu. Nasıl minnettar gözlerle bakıyordum ona. Ahmet amca bize sahip çıkmış kendi kızı gibi hepimize kol kanat germiş, nasihat ediyordu. Ağaç dalları üzerinde yuvada bekleşen serçe yavruları gibiydik.
Otobüsün hareket saati geldiğinde yerlerimize oturduk .Gece vakit epey ilerlediği için otobüsün ışıkları kapandı. Kimi uyuyor kimi sessiz sessiz sohbet ediyordu.
Ben gözümü ne zaman azıcık kapatmaya çalışsam, ya Emine bacım gözümün önüne geliyor,ya Nuray bacım, ya Mesut,ya Hasan,ya da annem...Ben onları bırakmış yollara düşmüştüm. Amacım, okuyup önce kendimi kurtarmak, sonra da onlara destek olmaktı. Ancak şimdiden pişman olmuştum. Ellerinde avuçlarında ne varsa bana vermişlerdi. Boğazıma bir düğüm gelip oturuyor yutkunamıyordum. Koltukta dönüp duruyordum. Bir taraftan Yüce Allah’a, ailemi darda zorda bırakmaması için yalvarıyordum. Bir taraftan kendim için dua ediyordum. ’’Ne olur Allah’ım başarayım. Annemin başı öne eğilmesin. Ben mahcup olmayayım’’ diyordum.
Nihayet gün ışımaya ortalık aydınlanmaya başladı.
Etrafıma hayran hayran bakınıyordum.
Kilis’te en fazla beş katlı apartmanlar vardı. Onlarda çok değil nadir bulunurdu. O zamanlar öyleydi. Ankara’ya girerken bu tarz binalar daha da çok katlı olarak heybetli bir şekilde göz almaya başladı. ’’Ne kadar zengin bir şehir’’diye düşünerek şaşkın şaşkın bu düzenli şehrin yapılarını izliyordum.
Otobüsümüz, AŞOT denilen Ankara’nın terminaline giriş yaptı. Beştepe Mahallesi Hipodrom caddesinde, epeyce kalabalık ve curcuna olan bir yerde durduk. Ürkmüştüm. Karınca gibi bir kalabalık, kimin nereye gittiği belli değildi. Valizlerimizi emanete bıraktık. Çünkü önce okulu bulup kayıt yaptıracak sonra barınacak yerimizi bulacaktık. Terminalden çıktık. Gözüme ilk çarpan, Paraşüt Kulesi olmuştu. Kırk metre yüksekliğinde bir kule idi. Benim bakarken başım dönüyordu. Insanlar nasıl atlama yapıyorlar? acaba diye düşünüyordum. Karşı tarafta Ankara Garı vardı. Biz sora sora Beşevlere okula doğru yürümeye başladık. Sekiz saatlik yoldan sonra ayaklarımız şişmiş vücudumuz uyuşmuştu. Açılmaya çalışıyorduk. Bizim okulumuz Gazi Üniversitesi
Beşevler yerleşkesinde bulunuyordu. Sağ tarafta iktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, konferans salonu, sol tarafta konservatuar biraz ilerisinde ilahiyat fakültesi , konservatuvardan sonra endüstriyel sanatlar bitişiğinde ise bizim kendi okulumuz vardı. Binalara bakarak yürüyordum. Yollar o kadar kalabalıktı ki. Her taraf genç öğrencilerle kaynıyordu. Kimisi el ele tutuşmuş yürüyor. Kimisi okul duvarlarına oturmuş sigara içiyor ve konuşuyorlardı. Onları gördükçe ben Ahmet amcadan utanıyor arkadan yürümeye çalışıyordum. Ahmet amca bize dönüp "Bakın biz sizi buraya okumaya getirdik. Sakın bunlar gibi olmayın "dedi. Ağız ağıza duran çiftler vardı. Utanıyorduk onları gördükçe. Keşke Ahmet amca bunları görmemiş olsaydı diyordum hep. İlk günden kötü bir izlenim bırakmıştı okul yolu. Ya gider de Kilis’te bunları anlatırsa..
Beni hemen alırdı annem okuldan. Zaten bahane arıyordu. Al işte fırsat!
Okula girip öğrenci işlerine gittik. Kayıt için gerekli evrakları not alıp tekrar yayan yollara düştük.
Beşevler postahanesini bulup damga pulu satın aldık. Ayaklarım beni taşımıyordu artık. Yolda simitçi bulup birer simit satın aldık. Önceden hazırlamış olduğumuz sağlık raporunu ve iyi hâl kağıdını da ilave edip okula dönüp kayıt yaptırdık.
Kredi yurtlar kurumuna gidip yurt çıkmış mı diye asılmış olan listelere baktık.
Filiz, Kezban ve ben Dışkapı ’da Yıldırım Beyazıt Kız yurduna yerleştirilmiştik.Ve bizlere devlet kredisi de çıkmıştı. Aman Allah’ım! Sevinçten uçuyorduk adeta. Muhteşem bir şeydi bu. Dualarım kabul olmuştu. Başımızı sokacak bir yer vermişti devletimiz bize. Kredi de çıkmıştı.
Kalacağımız yurt Okula üç kilometre kadar uzaklıktaydı. Ama otobüs vardı. Ahmet amca önce biz üç kızı yurdumuza yerleştirdi. Kaydımızı yaptırdık. Sabriye’nin yurdu çıkmamıştı. Ahmet amca mecburen okula yakın bir yerden Bahçelievler’den daire kiraladı. Kilis’ten abisinin eşini (Zeyno teyzeyi)getirip Sabriye’nin yanına yerleştirdi.
Bizim yurdumuz dev gibi iki ana binadan oluşuyordu.Benim odam 16 kişilikti. Çift kat ranzalı ve ince uzun birer demir dolaplı. Eşyalarımı çıkarıp yerleştirdim. Valizimi de bavul odasına koydum. Kezbanların odası 32 kişilik bir koğuştu. Ilerde odalar boşaldıkça sizleri diğer odalara yerleştireceğiz diye geçici olarak koğuşa vermişlerdi. Ne olursa olsun huzurluyduk mutluyduk. Başımızı sokacak bir yer bulmuştuk ya...Daha ne olsun?
Üç bölümlük hayat hikâyemin birinci bölümünü böylece tamamlamış oldum.
Ikinci bölüm olan
Ankara ’yı ,okul ve yurt anılarını ilerki zamanlarda yazabilirsem kaleme alacağım.
Üçüncü bölüm ise,nasip olur da yazabilirsem evlilik ve öğretmenlik yıllarımı kapsayacak.
Gönül desteği veren tüm dostlara selâm sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Esenlikler dilerim.
KARDELEN(Ayrıkotu)
14.11.2021
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/AFYONKARAHİSAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.