- 525 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Tozlu Dumanlı yıllar "Karanfil"
Gürültülü uyanmaların, sigara izmaritlerinin kol gezdiği sokakların ve öksürmeli işe yetişmelerin, telaşlı gençlerin okula koşmaya çalıştıkları sabahlar çoktu yetmişlerde...
Toza toprağa bulanmış çocukların sokak aralarında ellerinde salçalı ekmeklerle koşuşturdukları, bir plastik daireye bağlı v şeklinde bir ip ve o ipin iki ucunda plastikten iki topu yani lak lak ı birbirine vurma çabaları içinde geçerdi. Çocukların en büyük eğlencelerinden biri de leblebi tozu atıştırmalıklarıydı. En gözde sokak eğlencelerinden biri ise burnuna halka takılmış ayı oynamalarıydı.
Televizyonun yavaş yavaş evleri işgale başladığı, çatıların çatallı antenlerle kaplandığı ve akşam oturmalarının muhabbet yerine televizyon izlemek niyetiyle toplaşıldığı anlaşılıyordu.
Plakların yerini her köşe başında açılan kasetçilerin aldığı, liste yapılan şarkıların telif kaygısı olmadan kasetlere doldurulduğu, teyiplerdeki efkarın araba egzosundan dumanı yla göğe salındığı caddeler vardı.
Yokluktan ötürü oluşan kuyruklar ve saatlerce beklemeler, cadde kenarlarında toplanıp gelen kamyonete doluşarak o gün ki yevmiyeyi çıkarma hayalleri, gergin ve puslu toplum yapısında hiçbir olaya karışmadan eve gidebilme çabası gün içinde en fazla yaşanan duygusal tepkilerdi.
Sabahlar kalabalıktı. Koşuşturmalar, araba dumanları ve otobuse doluşan insanların uykulu halleri göze çarpıyordu.
Zeytin gözlü, kıvırcık saçlı ünivertsiteli kızın telaşlı hali okunabiliyordu. Daha birinci sınıftı ve tüm ülkenin kalbi olan bir şehre hayallerini gerçekleştirebilme umuduyla gelmişti. Şehrin gerginliği üzerindeydi. Babasının kendisini üniversite için yolcu ederken defalarca yaptığı dikkatli ol uyarısını hatırlıyor bu onu daha da gerginleştiriyordu. Yetmişlerdeki gençlerin anne babalarının yürekleri ağızlarda olurdu. Her an bir öğrenci olayı olma ihtimali ve kendi çocuklarının karışabilme endişesi taşıyorlardı.
Gürültülü bir şehrin sabahında ürkek bakışlarla etrafı süzerken bir yandan da hızlı adımlarla arkadaşlarıyla sözleştiği yere yürüyordu. Edebiyat fakültesinde ilk senesiydi. Kazandığında havalara uçmuş ve sevincini babasıyla paylaştığında onun yarım sevincine şaşırmıştı.
“Büyük şehir, toplum gergin, üniversiteler karışık, gençler bir bir bölünüyor ne yaparsın sen orada” diye karşılık vermişti babası.
Karanfil ise babasının tüm kaygılarını anlayabiliyordu. Ama aşık olduğu mesleği yapabilmesi için bu zorluğa gögüs germesi gerektiğinin farkındaydı. Zar zor ikna edebilmiş ve İstanbul’a gelmişti.
Yetişmeye çalıştığı buluşma yerine giderken, yabancısı olduğu şehri tanımaya ve yavaş yavaş aşina olmaya çalışıyordu. Fatihe gidecek oradan faülteye geçeceklerdi. Arkadaşı Yıldız ve Kemal de aynı fakültedeydi.
Öğrenci olaylarının tavan yaptığı bir üniversitede de okumanın verdiği kaygıyla gitmekse zordu. Her gün çatışmanın, mitinlerde çıkan taşlı sopalı kavgaların, polis kovalamacalarında geçen dar sokakların tozunu yutmak yıpratıcıydı. Karanfil ise edebiyat bölümünü kazanmak için kurduğu hülyaların verdiği güçle bunları kendisi için katlanabilir hale getirmeye çalışıyordu. Henüz birkaç haftadır buradaydı ama ülkenin içinde bulunduğu efsunu sonuna kadar içselleştirmişti. Bu girdap her genci kendi içine çekiyor ve toplumsal kutuplaşmanın izin verdiği ölçü de her öğrenciye ya da her bireye bir kimlik biçiyordu.
Şiir yazmalarındaki derinlik bile bu doğrultu da değişmeye başlamıştı. Yetmişlerin gizemli halleri, fikirler, düşler ve dünyayı değiştirebilme umudu tüm gençlere sirayet ettiği gibi Karanfil’i de içine almaya başlamıştı. Fakat bunu hissedebilmesi ve kabullenmesi elbette zaman alacaktı.
Buluşma yerine geldiğinde Kemal ve Yıldız oradaydı.
-“Yine her yer kalabalık” diye söylendi Karanfil “Günaydın” dedikten sonra.
Şehrin kalabalık haline dem vurmaya devam ediyordu. Kendi sakin ve küçük şehrinde sevidiği dinginlik hali burada yoktu.
-“Geç kaldık sayende küçük hanım” dedi Kemal. Bu arada önlerinden geçecek olan dolmuşa el ediyordu.
Kemal, Yıldız ve Karanfil’e göre daha tecrübeliydi. Çünkü 2. Sınıftı. Üç arkadaşın aynı memleketten buraya gelip okumaları ise bu girdabın içerisinde şanstı.
Dolmuşa bindiler. Tıklım tıklım yolculukla Fatih’e geldiler. Derse geç kalmışlardı. Fakülteye kestirmeye yoldan gitmekten başka çareleri olmayacaktı. Oysa ki ara sokkaların tehlikede olduğu gün be gün ortada olup sürekli haberler çıkıyordu. Karşıt görüşlü öğrencilerin mahalle başlarını tuttuğu ve kendilerince kurtarılmış bölge oluşturuyolardı. Farklı görüşteki insanları kolluk kuvvetleri edasıyla sorguluyorlardı.
-“Geç kaldık Kemal” dedi Yıldız. Karanfil de onu onaylar gibi başını salladı.
-“Şuradan gitsek” dedi eliyle sokağı gösterirken.
Kemal bu öneriye pek sıcak bakmadı. Her an bir öğrenci grubunun karşısına çıkmaları içten bile olmazdı. Öyle ki 2. Sınıf olan Kemal çoktan bu efsunun içine kendini atmış, bir grubun içinde yer edinmişti. Tarafsızlık imkansızlıktı. Fikir dünyasında bir şeyleri sindirmek gerekecekti. Bu havayı soludugunuz da mutlaka bir grubun içinde yer edinebilmenin çekiciliğine kapılmamak olanaksızdı
-“Tamam” dedi istemeyerek. Kendisi bunlara alışkındı. Kaç defa kavgaya tutuşmuştu. Ama ara sokaklardan geçmek zorundaydılar. Yolu çok uzatabilirdi.
Tedirgin, etrafa kaygılı bakışlar fırlatan ve her an başına bir şey gelebilme ihimali üzerinde çırpınan ürkek yürekli iki kızla birlikte adımladı. Sokaklar sakindi ama bu her zaman aldatıcı olurdu.
Yollarının kesilmeleri çok uzun sürmedi. Birkaç kişilik öğrenci grubu dümdüz sokağın karşı tarafında görüldü. Panikleyen Karanfil ve Yıldız’ın gözleri açıldı. Kemal ürkse de bunu belli etmedi. Civcivlerini koruyan anaç tavuklar gibi kanatlarını gerdi.
Karşı grup yaklaşınca Kemal tebessüm etti.
-“Bunlar bizden Hanımlar korkmaya gerek yok” dedi.
Bir gruba ait olmamamasına karşın yeni gelen Karafil ve Yıldız ise aidiyetin vereceği rahatlıkla derin nefes aldılar.
Selamlaştılar ve grubun yanında sıyrılıp geçtiler. Bir başka sokağa geçmeleriyle başka bir etabın heyecanı sarmakta geçikmedi. Fakülteye ulaşabilmek bu sokaklardan daha kısa sürüyordu. Ama yaşanan heyecan ve adrenalin, yolun uzadıkça uzamasına sebep olabiliyordu.
-“Biraz da hızlanalım Kemal” dedi Yıldız. Korktuğu her halinden belli oluyor ara ara arkasına dönüp adımladıkları yolun boş olduğundan emin olmaya çalışıyordu. Geçici olarak kendini rahatlatırken tekrar ufka döndüğünde kaygısı daha da artıyordu.
Kemal olur anlamında başını salladı. Karanfil ise daha cesurdu. Bakışlarında iki duygunun varlığı gözleniyordu. Bir kartal yırtıcılığı ve ceylan ürkekli hali at başı seyrediyordu.
-“Durun bakalım”
Sesiyle irkildiler. Biranda önlerine dükkanlardan bir tomar adam çıktı. Ne olduğunu anlayamamışlardı. Belli ki bu grup dükkanlara kurulmuş karşıt fikirli öğrenci avı için pusuya yatmışlardı. Hemen Kemal, Yıldız ve Karanfil’in etrafını sardılar.
-“Vaay Kemal” dedi içlerinden biri öne çıkıp “nereye böyle hızlı hızlı”
Kemal acı acı güldü. Bu sınıf arkadaşı Murat’tı. Geçtiğimiz sene kol kola gezdiği aynı sırada omuzlandığı Murat’la farklı fikir dünyasından bakmaya başlamışlar can ciğerliğin yerini neredeyse düşman görmüşlüğün kini almıştı ikisinin de yüzünü.
Murat sakin adımlarla Kemal in karşısına durdu. Elinde iri bir sopa vardı. Bir kavganın habercisi olan bir sesle;
-“Bizim bölgemizden geçmeye nasıl cesaret edebiliyorsun Kemal” dedi.
Kemal sinirlenmiş geri adım atmadan karşılık verdi.
-“Buranın sizin olduğunu da nereden çıkardın” dedi ve öne adımladı. İki adamın hırçınlığı ortamı hareretlendirmeye yetmişti. Murat, yumruk darbesiyle Kemal’in suratına abandı. Kemal karşılık vermedi. Bu kadar adamı alt edemeyeceğini biliyordu. Sakince doğruldu ve elini ağzına değdirdi. Kan bulaşmıştı. Bu son reaksiyon Yıldız ı sindirmiş Karanfil’i ise daha da kızdırmıştı. Zeytin gözleri alevlenmiş ve derin soluyuşlarını duyulmaya başlamıştı.
-“Murat kızların yanında yapılacak iş mu bu?” dedi Kemal.
Sonra ekledi.
-“Bırak onları okula götüreyim sonra istersen hesaplaşırız.”
Murat gülerek etrafına baktı. Sanki güç alıyordu. İkinci kez yumruğunu Kemal’in suratına indirmesi gecikmedi. Yumruğu indirir indirmez Kemal yere yığıldı. Yıldız çığlık attı. Karanfil ise olaylara kayıtsız kalamadı. Murat ın suratına bir şamar patlattı.
Ortam buz kesti. Kemal yerde uzanırken doğruldu ve Karanfıl’e ne yaptın der gibi bakıyordu. Yıldız ise gözleri yerinden çıkacak gibi şaşırmıştı. Karanfil’in anlık cesaretinin yerini hafif korku kaplamıştı. Murat sessizce kafasını Karanfil’e dönderdiğinde felaketin habercisi olacağı ifade eden bir yüzle;
-“Götürün bunları” dedi. “Bizde kadına el kalkmaz amma size yapacağımı bilirim”
Karanfil ve Yıldız önde iki adam kollarından tutmuş çekiştirilerek Kemal ise arkada iki adamın nezaretinde görütüyordu. Kemal arkadan bağırdı.
-“Murat bırak onları derdin benimle onlar daha yeni, buraya bile yabancı”
-“Burada yeni ama tokat atmayı iyi biliyor” dedi elini yüzüne götüren Murat. Sert sert Karanfil’e bakıyordu. Siyah gözlü Karanfil hala hırçındı.
Oh olsun der gibi baktı Murat’a.
Sokağından sonuna geldiklerinde bir caddeye çıktılar. Fakülte göründü. İnsanlar önlerinden geçti. Arabalar korna çaldı. Kalabalıkların okula girmeye devam ettiğini gördüler. Onlara yardım edebilecek birini arasalarda bu nafileydi. Bu bölge bizim demişti Murat, Kemal’e kimse yardım edemezdi.
-“Yürüyün bakalım” dedi Murat. Göğsünü gerdi. Kendi topraklarında adımlayan komutan edasıyla.
Tekrar bir ara sokağa girdiler. Uzunca bir müddet yürüdüler. Geniş bir alana geldiklerinde durdular. Grubun kontrolu gevşetildi. Sessiz bir alanda büyük bir çınar ağacının altındaki çay ocaklarının kıyısında durdular. Burası sahafların ve çay ocaklarının olduğu tipik öğrenci toplanma meclislerini andıran bir yerdi.
Kemal’e bir iki yumruk darbesi indirdi Murat. Tüm intikamını orada alacaktı. Yıldız ve Karanfil müdahale edemezdi çünkü ikisini de tutuyorlardı.
Bağırsalar da çağırsalar da Murat, Kemal’i öldüresiye dövecekti.
-“Murat abi Murat abi” sesiyle duruldu herkes. Murat, Kemal’i yere yatırmış ağzını burnunu dağıtmıştı. Kafasını yerden kaldırdı ve sese yöneldi. Sesin sahibi geriye doğru çekildi. Arkasından geleni göstermek için orta boylu genç bir adamın bu yöne doğru geldiğini gören Murat, hemen ayağa kalktı.
Utanmıştı. Ellerinin kanına baktı ve üzerine sildi. Genç adamın kalabalığa yaklaşmasıyla grup Kemal, Yıldız ve Karanfil’den yavaşça uzaklaştı.
-“Ne oluyor burada” dedi genç adam. Üzerinde siyah paltosu, kahverengi ispanyol paça pantolunu vardı. Saçları uzun ve dalgalıydı. Bıyıkları güç katmış kimliğiyle grubu tamamen ürküttü. Müşfik bir sesle kalabalığa;
-“Hadi dağılın buradan” dedi
Kalabalık ilk seslenişe karşılık vermedi. Fakat gelen paltolu adam ikiletmedi bakışlarını biraz keskinleştirdi. Bu kalabalığın dağılmasına yetmişti. Daha sonra Kemal in yanına doğru yürüdü. Kemal acı çekiyordu. Doğrulmasına yardım etti. Cebindeki mendili çıkardı ve Kemal’e uzattı. İki kız hipnozdan kurtulmuşcasına Kemal’in yanına yürüdüler ve ona yardım ettiler.
Çay ocağının birinin taburesine oturması için yardım eden Paltolu adam;
-“İyi misiniz beyefendi”
Kemal öfkeli ve acı çeker yüz ifadesiyle karşılık verdi.
-“Öldüreceğim onu” dedi.
Paltolu adam cevap vermedi. Kızlara dönerek;
-“İsterseniz bir doktora götürün pansuman yaptırsanız iyi olur” dedi. Yıldız şoktaydı ama Karanfil başını sallayarak karşılık verdi.
Biraz sonra sakince yanlarından ayrıldı ve kalabalığın arasında kayboldu.
Karanfil arkasından bakarken Kemal;
-“Boşuna hayran olma. O da onlardan” dedi.
- “Hadi gidelim buradan, bi doktora gidersek iyi olacak Kemal” dedi Yıldız.
Kemal elindeki mendili tiksinir gibi yere fırlattı. Yıldız’a tutunarak yürümeye çalıştı.
Karanfil ise yere düşen mendili aldı ve cebine attı.
Meraklı bakışlarla Kemal’e baktı.
Kemal, Karanfil’in ne kadar meraklı olduğunu bildiği için;
-“Gel gel ben sana kim olduğunu anlatacağım” dedi sonrasında yavaşça akıp gittiler caddeye...
YORUMLAR
Uzun bir yolculuğa çıkartmışsın okuru zarif Oğlu, işin zor ve heyecan verici. Detayları konusu ve devri itibariyle çok uzun soluklu bir hikâyeler zinciri bizleri bekliyor gibi.
Karanfil i sevdim.
Kolay gelsin diyeyim.
Çok beğenimle selamlar...