- 531 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Veysel Üresin İle Çukurovalı Sanatçılar Üzerine Konuştuk
Hakikat Web TV’de geçtiğimiz Perşembe günü “Hakan Yozcu İle KKTC Güncel” adlı programımızın konuğu Emekli Öğretmen Sayın Veysel Üresin idi. Kendisiyle Çukurovalı sanatçılar hakkında konuştuk.
Veysel Üresin 1957 yılında Adana’nın Ceyhan İlçesinde doğmuş. Babasının işi gereği yaz mevsimlerini çeşitli yerlerde, okul günlerini ise Ceyhan’da geçirmiş. Üniversiteyi Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okumuş.
1982 yılında mezun olmasına rağmen öğretmenliğe 1986 yılında başlayabilmiş. İlk atanma yeri Batman Lisesi olmuş. Burada 2 yıl görev yaptıktan sonra ayrılarak Kıbrıs’a gelmiş. Sınavlara girerek Erenköy Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atanmış.
Veysel Üresin, Kıbrıs Türk Eğitim tarihinde belki de bir ilke imza atmış: Erenköy Lisesi’ne atandığından sonra hep bu okulda görev yapmış. 30 yıl çalıştıktan sonra ilk atandığı bu okuldan Baş Muavin olarak emekliye ayrılmış.
Programımızın konusu Çukurovalı yazarlar, şairler ve sanatçılar idi. Dolayısı ile Yaşar Kemal’i, Abdulvahap Kocaman’ı, Aşık Feymani’yi, Halil Karabulut’u, Tarihçi Cezmi Yurtsever’i, Şair Tarık Kılıçarslan’ı, yazar Kürşat Yozcu’yu ve eserlerini konuştuk.
Veysel Üresin, Çukurova için “Adam diksen, adam biten yer” olarak değerlendirdi. “Çukurova’nın çok verimli topraklara sahip olduğunu, buradan çok sayıda sanatçı çıktığını, bunun sebebinin de Türklerin geçmişte sözlü geleneğe bağlı olduklarını, uzun kış gecelerinde hikâyelerin, destanların anlatıldığını, şiirlerin okunduğunu ve türkülerin söylendiğini, bunu dinleyen yeni nesillerin de kendilerini sanatçı olarak yetiştirmeleri olduğunu” söyledi.
Üresin “Geçmiş yıllarda Kadirli’de bir tek mektep olduğunu, bu mektebin de İspanya’dan gelen bir papazın açtığını, papazın beline bir kuşak bağladığı için ona “Kendirli Papaz” dendiğini, konağına da “Kendirlinin Konağı” denildiğini ve sonra bu konağın eğitim için hizmet verdiğini” anlattı.
Yaşar Kemal’in Kadirli’de yetiştiğini ve ününün tüm dünyaya buradan yayıldığına dikkat çekti.
Veysel Üresin bu konuda şunları söyledi: “Yaşar Kemal’in kökenine baktığımızda 1915’de Rus-Osmanlı savaşından dolayı oradan kaçarak Çukurova’ya göçüp gelen bir ailenin çocuğudur. Hemite Köyü’nde yaşamıştır. Yaşar Kemal, Fransız bir gazeteciye yaptığı röportajında şöyle demiştir: “Benim babam Kürt, annem Türkmendir. Hemite köyünde tek kürt aile biziz.” Fakat amcaları ve amca çocukları bunu yalanlamışlardır. Kürt olmadıklarını, öz ve öz Türk olduklarını söylemişlerdir. Yaşar Kemal de bunun üzerine “Biz, kendimize Kürt demedik. Onlar bize Kürt dedi. Biz de öyle kabul ettik. Bu gün biz Kürt değiliz desek dünya bizi taşa tutar.”
Akrabalarının Bilecik Söğüt’ten geldiklerini hatta Oğuzların Dodurga Boyundan, Bey soyundan olduklarını, kendilerini Yavuz Sultan Selim’in oraya yerleştirdiklerini söylüyorlar.
Yaşar Kemal küçükken babasının kurban keserken kaza ile bıçağı gözüne sapladığını, bu nedenle bir gözünün görme özelliğini kaybettiğini” belirterek, çevresindekilerin ona Kör Kemal diye çağırdığını belirtti.
Üresin “Bir insan, kendini ne hissediyorsa odur. Milliyet duygusu ancak, his yolu ile ortaya çıkar. İnsanların kimliklerinin oluşmasında dil ve kültür çok önemlidir. İnsanların Türküm veya Kürdüm demesi kendini nasıl hissediyor olmasına bağlıdır. Biz, buna bir şey diyemeyiz. Sadece saygı duyarız” dedi.
Dil konusunda dilin önemine de değinen Üresin “Karpaz’da bu gün 200 kadar Rum yaşadığını, bunların kesinlikle Türkçe konuşmadığını, öğrenmediğini ama orada yaşayan 3 bin kadar Türk’ün Rumca öğrendiğini, konuştuğunu” söyledi. Bunun da ileride zararları olacağını belirterek şöyle devam etti: “Yarın bu Türkler, kendilerini Rumca konuşan Türkler olarak görebilirler, daha ileride ise kendi dillerini unutarak biz rumuz dahi diyebilirler. Bu nedenle kendi dilimize sahip çıkmalıyız.” dedi.
Veysel Üresin, Yaşar Kemal bahsinde “Kadirli’nin bir eşkıya yatağı olduğunu, haksızlığa, zulme ve baskıya maruz kalan gençlerin, devletin adalet götürmediği yerde kendi haklarını aramak için silahlanarak dağa çıktığını ve mecburiyetten eşkıya olduklarını” belirtti. Yaşar Kemal’in de bu eşkıyaları veya onların hikâyelerini dinleyerek “İnce Memed” adlı romanı yazdığını belirtti.
Özellikle bu dönemde, Kurtuluş Savaşı’nda büyük yararlıklar gösteren üst rütbeli subayların bile haksızlıklara maruz kaldığını ve bunların dahi dağa çıkıp eşkıya olduklarını söyleyerek bu durumun araştırma konusu olduğunu söyledi. “Eşkıyalığın ana sebebinin o dönemlerde haksız kazançların elde edilmesi, ağaların, zengin kişilerin, yoksullara baskı yapması, ellerindeki mallarını gasp etmeleri ve Cumhuriyet sonrası çıkar kavgalarının olması olduğunu” belirtti.
“Yaşar Kemal’in ilk öykülerini yazmaya başladığı yıllarda Türkiye’de iktidarın değiştiğini, Kadirli’de arzuhalcilik yapan Yaşar Kemal’in yazdığı öyküleri beğenmeyen bir öğretmenin öğrencilerine ve çevresine Yaşar Kemal için komünizm propagandası yaptığı ve hatta Sülemiş Tepesi’nde telsiz ile Ruslarla konuşma yaptığı iddiası ile onları kışkırtması sonucu yaşar Kemal’in tutuklanmasını ve halkın karakolu basarak istenmeyen olayların çıktığını Yaşar Kemal’in de kaçması üzerine halkın yatıştığını” belirtti.
Üresin devam ederek “Herkesin her dediğine inanmamak gerektiğini, Yaşar Kemal’in dinlenmediğini ve bu nedenle yanlış anlaşıldığını belirten Üresin, Yaşar Kemal dinlenmiş olsaydı durumların daha farklı gelişebileceğini” belirtti.
İnce Memedin, Kadirli’deki Safiye Mehmet isimli bir eşkıyanın olduğu iddiasına da açıklık getiren Üresin “Roman yazıldığında Kadirli’de yüzlerce eşkıya vardı. Yaşar Kemal bunların hayatını dinlemiştir. İçlerinden bir kahraman yaratacaktı. O da İnce Memed’i çıkarmıştır. Zaten kendisi de öyle söylemiştir. Safiye Mehmet olduğunu kabul etmiyor. İnce Memed’i kendisinin yarattığını, bu isme kendisinin hayat verdiğini söylüyor. Ama Kadirli’de hala İnce Memed’in Safiye Mehmet olduğuna dair bir inanç var.” diyor.
Abdulvahap Kocaman için “Yazdığı şiirlerden ziyade davudi sesiyle okuduğu şiirleriyle tanınan bir ozandır.” diyor. Kendisi de bunu söylüyor. “Ben, Halil Karabulut gibi, Aşık Feymani gibi güzel şiirler yazamam. Ama onlardan daha güzel şiirler okurum” diye belirtiyor. “Abdulvahap Kocaman’ın da Kadirli’nin yetiştirdiği çok önemli şairlerden biri olduğunu” belirtiyor.
Veysel Üresin, Tarihçi Cezmi Yurtsever’in “Eşkıya” adlı kitabını da anlatarak “30 kadar eşkıyanın kendilerine af çıkacağı bildirilerek teslim olmalarını ve usuleten yapılacak olan bir mahkeme ile özgür olacakları bildiriliyor. Bunlar da inanarak teslim oluyor. Kozan’dan Adana’ya mahkeme edilmeye gidilirken Tırmılhöyük Köyü yakınlarında askerlerin bunlara “serbestsiniz, hadi dağa doğru gidin” demeleri üzerine eşkıyaların dağa doğru gitmelerinden sonra arkalarından silah sıkıp hepsini “Kaçıyorlardı” bahanesiyle öldürülmesini” anlattı. “Bu davranışın çok yanlış olduğunu, bunun, tarihe kara bir leke olarak geçtiğini” belirtti. “Keşke o insanlar mahkeme edilseydi de adalet yerini bulsaydı” dedi.
Son bölümde ise Kadirli’den son dönemde yetişen roman yazarı Kürşat Yozcu’nun “Ve Tanrı Delileri Yarattı” romanı üzerine görüşlerini belirtti.
Üresin, “Romanın sade bir Türkçe ile yazıldığını, farklı bir konuya sahip olduğunu, yazarının kendi düşüncelerini romandaki bazı kahramanlara söylettiğini” belirtti.
“Romanın son dönemde yazılmış başarılı romanlardan biri olduğunu, sonucunun çok farklı bir şekilde bittiğini, okuyucunun heyecanla sayfaları takip ederek sonuca ulaştığını” söyledi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.