- 801 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
4 EYLÜLDEN PENDİK LİSESİ'NE
Aylardan Eylül, dördüncü gün. Pendik’in saygın memur ailelerinden birinin lojmanlarında bayram havası esiyor. Ailenin ikinci, nur yüzlü kızları da dünyaya hoş gelmiş. Çoktan hazırlanmış giysiler, kundaklar, yataklar. Anne, en güzel övgülerini alıyor eşinden. Bir kaç yaş büyük abla da çok mutlu, kardeşi dünyaya geldiği için. Adını çoktan hazırlamış. Hiç de naz edilmiyor onun bulduğu ada. Üstelik bu güzelliğe de öylesi güzel bir isim yaraşırdı doğrusu.
Pendik’e çok değil, 40 km. kadar mesafede, Tepeören Köyü’nde , köyün sığırtmacının evinde , yer sofrasında üçü kız, ikisi erkek beş kardeş ve anneleri yemekteler. Baba yok bu evde. Büyük olan iki kız bir erkeğin babaları çoktan ölmüş. Küçük kız ve erkek kardeşinin babaları ise anneleri tarafından evden kovulmuş dört yıl önce.
Anne, büyük oğlunun cebinde gördüğü şüpheli şişkinliğin üzerine gidiyor. Küçük, plastik bir top çıkıyor o cepten. Anne öfkeli. Yoksulluk kokan bu evde topa ya da başka oyuncaklara harcanacak para yoktu çünkü. Bin bir zorlukla, Pendik’e orta okula yollanıyordu büyük oğlan.
’’ Valla Fikret’e aldım anne ! ’’ diye yalvarması, sofrada dayak yemesine engel değildi. Kadın, yılların öfkesini çıkarmak istercesine dövdü büyük oğlunu.
Pendik’teki memur lojmanı cenneti andırıyordu. Güleç yüzler, sevgi, saygı, övgü. Yoksulluktan da eser yoktu zenginlik olmasa da. Güzel bebek hediyelere , öpücüklere boğuluyordu.
İki kızını apar topar, masrafsızca evlendiren köylü kadını, ilk kocasının vasiyetini yerine getirebilmek , büyük oğlunu okutabilmek için Pendik’te kiralık bir gecekonduya taşındı. Evlere temizliğe giderek geçimini sağlamaya çalışacaktı.
Fikret, Süreyya Paşa İlk okulunda okumaya başladı.
Yine bayram havası vardı memur lojmanında. Gül yüzlü küçük kız ayakları üzerinde dikilmeye, hatta adımlar atmaya başlamıştı bile. Öpücükler, sevgiler yağdı, yağdı.
Günlerden Pazar. Pendik’in, tüm çevre köy ve hatta kasabalara hitap eden meşhur pazarının kurulduğu gün. Fikret yedi yaşında. Henüz sadece alt betonu atılmış, Pendik Çarşı Cami’nin avlusundaki çeşmeden plastik sürahisine doldurduğu suyu, diğer elindeki plastik bardakla pazarda, bardağı beş kuruştan satmaya çalışıyor :
’’ Buuuuuz gibi Yakacık suyundan içeeeeeen ! ’’
Memur aile ,iki kızları ile birlikte pazarda alış verişteler. Küçük kızlarının yürümeye başlamasının verdiği mutluluk bile o su satmaya çalışan çocuğu görüp, üzülmelerine engel değil.
’’ Yazık, çok yazık ! ’’ diyebilecek kadar vicdanlı onlar. Yardım etmek için su alıp, bütün para veriyor ve üzerini almayıp sevindiriyorlar çocuğu.
Bu rastlantı ve çocuğu sevindirme bir kaç hafta devam ediyor üstelik. Göremeyince merak edip arıyorlar bile.
Köylü kadın, şehirde daha fazla geçim zorluğu çekmeye başlayınca, üçüncü defa kocaya varmaya karar verir. Fikret, ondan sonraki hayatını, Kurtköy’de, sefil bir köy kahvesinde, annesinin daha önce yıllarca kötülediği, korkuttuğu babası ile birlikte yaşayacaktır.
Yirmi yaşında başladığı lise hayatında, on dördündeki, o memur ailenin, gül yüzlü kızı ile karşılaşmasının adı kader mi, ödül mü, yoksa ceza mıdır bilinmez.
Kaçıyor, kaçmak istiyor ondan. Ateş olduğunu biliyor, yanacağını biliyor, kaçıyor. Diğer taraftan da kelebek misali, hem kaçıyor, hem de ateşe kendini atıyor. Kızıyor ona kız. Kaçışına, karamsarlığına, ’’Olamazsın ! ’’ diye şiirler yazıp, sınıfın ortasında bağıra bağıra okumasına kızıyor. Bilmiyor ki neler yaşadığını, neler çektiğini, aradaki farkın, uçurumun ne kadar büyük olduğunu düşünemiyor ki ?
Sonunda doktor oluyor kız. Fikret de onun asla iyileştiremediği, iyileştiremeyeceği, belki de iyileştirmeye çalışmayı hiç düşünemediği, ilk ve son hastası olarak ömrünü sürdürmeye çalışıyor.
Bu gün 4 Eylül. O müstesna insanın doğum günü. Onunla eski bir okul arkadaşı olarak bile görüşemiyoruz. Doğum gününü ancak onun haberi olmadan buralardan kutlamaya çalışıyorum.
Doğum günün kutlu olsun Kara Sevdam, ilk ve son gerçek aşkım. İyi ki doğdun, iyi ki seni tanıdım. Hayatımın en temiz sayfası olarak hafızamdan asla silinmeyeceksin.
Fikret T.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.