- 1480 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
HAKLISIN FRANSA’NIN TUNUSLU KIZI ‘’ TARİHİ KENDİ İSTEDİĞİNİZ GİBİ YAZAMAZSINIZ’’
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sayın desem de üzerine alınma...
Sayın Sonia Krimi !
Antalya’da gerçekleşen Nato Parlamenterler Asamblesi toplantısında bizim yani Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışışleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu senin ağzının payını bir güzel verdikten sonra twitter hesabından resmen derdini ummana dökmüş, âsûmana inlemişsin.
‘’ Kaçmadım ‘’ Demişsin. ‘’ Bakan Çavuşoğlu çok küstah ve kaba’’ Demişsin. ‘’ Ona cevap vermek için konuşma hakkım olmadığı ve kendisini dinlemek istemediğim için salondan ayrıldım’’ Demişsin. Velhasılıkelam bir sürü laf etmişsin. Hatta ‘’24 Nisan’da Ermeni Soykırımını anma gününde görüşmek üzere’’ Demişsin. Dahası bakanımız Çavuşoğlu’na bir tweet göndermişsin ama bu tweetin ulaşmayınca ‘’ Bana twetter engeli uyguladı’’ Diye yalan söylemekten de utanmamışsın. Ulaşmaz tabii ki ‘’ Çavuşoğlu’’ nu ‘’ Çavuşolgu’’ Yazarsan nasıl ulaşsın a benim sazanım aynalım.
Neyse...Bunca saçmalığının ve rezil kepaze oluşunun yanında doğru bir laf etmişsin farkında olmadan.
Demişsin ki: ‘’ Tarihi kendi istediğiniz gibi yazamazsınız.’’
Her ne kadar ‘’ Ermeni Soykırımı ‘’ Gibi bir ifadeyi dillendiren birinin ağzına hiç yakışmasa da bu söylediğin doğrudur. Evet, tarihi kendi istediğiniz gibi yazamazsınız.
Aslına bakacak olursan bugün ‘’Ermeni Soykırımı ‘’ Gibi bir ifadeyi ağzına almakta çok da haksız sayılmazsın. Çünkü maalesef bizler ( Yani Türkler ) bir soykırım yapmadığımızı bırakın dünya kamuoyuna anlatmayı, ben bir tarihçi olduğum halde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde bile ders konusu olarak işlemedik. Profesörlerimiz, Doçent ve asistanlarımız, öğretim görevlilerimiz bize anlatmadılar 1915 de neler olduğunu. Öyle okuyup bilgi edinecek kitaplar da pek yoktu. Mesela 1990 yılı itibariyle bizde konuyla ilgili sadece 126 ( Yazıyla: Yüz yirmi altı ) Kitap yazılmışken sizin tarafınızda 20.000 ( Yazıyla: Yirmi bin ) Kitap yazılmıştı. Biz yazılmış olan o 126 kitabı dahi okumazken sizinkiler 20.000 farklı kitabı okutmuşlardı tüm Avrupa’ya ve hatta Amerika’ya. Ama daha da vahim bir durum vardı: Ermenistan’da ya da Ermenistan dışında yaşayan bir tane olsun Ermeni ‘’ Hayır Türkler bir soykırım yapmadılar ‘’ Demezken bizde nüfus cüzdanlarına göre Türk olan azımsanmayacak sayıda vatandaşımız ‘’ İnkar etme Soykırımı’’ Diyorlardı. Hatta daha ileri gidip ‘’ Hepimiz Ermeniyiz ‘’ Diyebiliyorlardı. Tabii ki bunda sizin Türkiye aleyhine kim kalem oynatırsa Nobel ödülüne aday göstermeniz, hatta vermenizin yanında bizim içimizden çıkan hainlere’’ Legion d’honneur’’ ödülü vermenizin de büyük payı vardı
Evet, ilginçtir ve sizin lehinizedir Türkiye’de bile bir Ermeni Soykırımı yapıldığına inanan Türk vatandaşlarının olması. Öyle ki Fransa vatandaşı futbolcu Pascal Nouma vücuduna Türk bayrağı sarıp Fransız Büyükelçiliğinin önünde protesto gösterisi yaparken bizde adı ‘’Alınteri’’ olan bir Türkçe dergi ‘’İnkardan vazgeçin’’ Diyerek Ermenilere Soykırım yaptığımızı(!) Ermeni tanıkların tanıklığı ile yazdı.
Mesela şöyle bir şey yazdı ( Siz de zaten bunları okuya okuya ‘’Ermeni Soykırımı ‘’ Diyorsunuz. )
Erzincanlı Garnik Stepanyan (1909 doğumlu) anlattı.
…Erzincan’dan çıktık. Dondurucu bir soğuk vardı. Vardanuş ninem yürümekte güçlük çekiyordu. Birden durdu ve dedi ki: ‘Beni vurun! Beni öldürün! Ben artık yürüyemeyeceğim.’ Yere oturdu. Jandarmalar onu yerlerde sürüklediler. O yolun ortasında kaldı. Bizi sürdüler. Biz bir taraftan yürüyor bir taraftan da geriye bakıyorduk. Kar yağıyor, onun üstünde birikiyordu. Sonunda benim zavallı ninem kardan adama döndü.
(…) Malatya’ya vardık. Bahar gelmişti. Bütün Ermenileri katletmişlerdi. Her yerde, elli-yüz kişinin gömülü bulunduğu tepeler vardı, hatta yarı ölü halde gömülenler vardı, zira üzerlerindeki toprak hareket ediyordu.
(…) Nisan ayında Der Zor yakınlarındaki Hekimhan denilen yerde korkunç bir olay cereyan etti: Zıvaneli otuz güzel gelin kervanımıza katılmıştı. Bir gece onları toplayıp götürdüler; onları çırılçıplak soyup dans etmeye ve kendilerini eğlendirmeye zorlamışlardı. Saçları darmadağın ve acayip bir halde geri getirildiklerinde, o gelinler hep birlikte elele tutuşup Fırat Nehri’ne atladılar.
(…) 1922 yılında İzmir’i ateşe verdiklerinde benzin ve petrol dökerek kiliselere sığınmış Ermeni ve Rumları diri diri yaktılar…
Evet, tarih bizim istediğimiz gibi yazılmazdı ama gelin görün ki birileri kendi istediği gibi yazıyor, yukarıdakine benzer, hatta daha fecisi olan bir sürü örnekler veriyordu.
Oysa bizim tarafta da vardı anlatılan hikayeler ama bizimkileri ne siz gördünüz ne de bizde Ermeniden çok Ermeni olanlar. Hatta ‘’ Ermeni Soykırımı diye bir şey yoktur.’’ Diyenlerimiz bile okumadılar şunları. O bakımdan da evet kabul ediyorum, sizin sesiniz her zaman bizden daha fazla çıktı. Evet sizi daha fazla dinlediler. Ama dediğim gibi aslında bizim de çok acıklı anılarımız vardı.
Mesela: 1915 de Van’da yaşananlar:
Nafia Çabuker, Zahide Coşkun, Şadiye Talay, Esma Nine ve Güllü Bacı’nın anlattıkları tüyler ürperten türdendir:
Tımar Nahiyesindeki köylerden toplanan kadınlar toplu halde Van’a getirilirken, bir çoğu namusunun kirletilmesi korkusuyla kendisini Mernit Çayına atmıştır.
Sizin Fırat’a atlayan Ermeni kız ve gelinleri hikayesine ne kadar benziyor değil mi?
Timar mıntıkasındaki yedi köyün halkı göçmek için Van’a gelmiş, ancak İskele ve Kalecik Köylerindeki Ermeniler tarafından çapraz ateşe tutulmuşlardır. Onlar da göl yoluyla gidebilecekleri ümidiyle Zeve Köyüne sığınmışlardır. Ne var ki, burada hem Van Ermenileri, hem de Ruslara öncülük eden Rus Ermenileri tarafından kuşatılmış ve yok edilmişlerdir. Görgü tanıklarından Ermeni asıllı Hacı Osman Gemicioğlu, Zeve katliamı meydana geldiği sırada iskelede oturduklarını ve katliamın ertesi günü bir grup çocukla Zeve’ye boş kovan toplamaya gittiklerini ve gördükleri manzarayı şöyle anlatır:
“Zeve’ye gittiğimiz zaman kokudan geçilmiyordu; burnumuzun kemiği düşecekti sanki… Her tarafta cesetler vardı. Bir evin eşiğinin önünde acayip bir manzara gördük; Müslümanları bir eve doldurup yakmışlardı. O kadar insan yanmış olacak ki, eşi ğin altından sızan yağlar kapının önündeki arkın içinde donmuştu. Yani sanki yağ seli kalkmış da sonra donmuştu. Yağ daha tazeydi. Bütün köy yıkık vaziyetteydi. Ben bunu bizzat gözümle gördüm ve hiçbir zaman unutamam.
Şimdi gerek sen gerekse değerli okuyucularım merak ediyorsunuzdur yukarıdaki resimdeki yaşlı adam kim?
O adam Deli Yusuf’tur
1963-64 Yıllarında Erzurum’un Pasinler ilçesinde yaşarken tanımıştım onu. O zamanlar o 60-65 yaşlarında bir ihtiyar ben 10-11 yaşlarında bir çocuktum. ( Bundan 54-55 seneöncesinden bahsediyorum yani. ) Resmini çok aradım ve nihayet buldum Ümit Topal adlı bir kardeşimizin Face bookta yaptığı bir sayfada: x./groups/734078333336234?view=permalink&id=907753679302031
Bu mektupta ne işi var Deli Yusuf’un?
Çok işi var. Çünkü onu sizinkiler( Yani Ermeniler ) delirtmiş biliyor musun?
Erzurum’un Pasinler İlçesinin adını unuttuğum bir köyünden olan Yusuf, 1. Dünya harbi yıllarında henüz on yaşında bir çocukmuş. Bir gün köylerine Ermeniler gelmiş, tüm köylüyü camiye toplayıp camiye de gaz dökerek içindekilerle birlikte yakmışlar. Camiden çıkmak isteyenleri kurşuna dizmişler. O sırada köyünden oldukça uzakta tarlada oynamakta olan Yusuf, köyüne gelip de anne, baba ve kardeşlerinin, pek çok akrabasının, köylüsünün, arkadaşının yanmış cesetlerini görünce delirmiş.
Ben onu tanıdığımda en dikkatimi çeken şey el parmaklarına, daha doğrusu tırnaklarına bakıp bakıp of çekmesi ve iplik iplik göz yaşı dökmesi olmuştu.Bunun sebebini sorduğumda başka yaşlı amcalar anlattı: Parmaklarına ve tırnaklarına baktığında Ermenilerin katlettikleri annesini, babasını, kardeşlerini görürmüş.
Pasinler halkının Veli Yusuf, veya Gül Yusuf olarak bildikleri ( Sanırım Soyadı da Gül idi. ) bizimse çocuk aklımızla ‘’ Deli deli tepeli, kulakları küpeli’’ Diye kızdırmaya çalıştığımız Deli Yusuf ne zaman öldü bilmiyorum ama onun da Ermenilerle ilgili böyle bir hikayesi olduğunu biliyorum. Evet, ben biliyorum da maalesef sen bilmiyorsun. Bizdeki hepsi Ermeni olanlar da bilmiyor. Daha doğrusu bilmek ve görmek işinize gelmiyor. Göstermek istediğimiz zaman kafanızı başka tarafa çeviriyorsunuz.
Ruanda’yı, Cezayir’i ve hatta köklerinizin bağlı olduğu Tunus’u, bu ülkelerde vatandaşı olduğunuz Fransa’nın yaptığı soykırımları önünüze getirdiğimizde yine kafanızı başka taraflara çeviriyorsunuz.
Sayın Madam !
Öyle sizin zannettiğiniz gibi her ne olduysa 1915 Yılının 24 Nisan tarihinde olmadı. Bu olayın kökleri taa 1878 yılına kadar dayanır ve maalesef ‘’ Millet-i Sadıka’’ yı ‘’ Hain Ermeni’’ye dönüştüren de sizler ve sizin iğrenç sömürge anlayışınızdır. 1071 den beri kardeşçe birlikte yaşadığımız bir ulusu iğrenç amaçlarınızın kurbanı yaptınız ve hem onlara hem bize çok büyük acılar yaşattınız.
Evet 1890 yılından başlayıp Türk Kurtuluş Savaşının bitimine kadar devam eden süreçte gerek Ermeniler, gerekse Türkler adına oldukça acıklı olaylar yaşandı bu topraklarda. ‘’ Tek bir Ermeni’nin burnunu bile kanatmadık’’ Diye bir iddiada zaten hiçbir zaman bulunmadık. Ama bizim de burnumuz kanadı, bizim de Yusuflarımız delirdi.
Ve biliyor musunuz, ben Deli Yusuf’la tanıştıktan iki sene sonra İstanbul- Beykoz’a geldiğimde mahallemdeki en iyi arkadaşım Ermeni Varujan Mohakyan’dı.
Deli Yusuf Hasankale’nin çamur damlarında bile kendine yatacak yer bulamazken Varujan’ın annesi Agavni Teyze ve Ablası Seta ahşap bir konakta yaşıyorlardı bu ülkede...
O bakımdan siz soykırımcıyı başka yerde, mesela Fransa’da, İngiltere’de, Hollanda’da, İspanya’da, Portekiz’de,Almanya’da, Rusya’da, ABD de arayın ama asla Türkiye’de aramayın.
Biliyorum, bu mektup asla elinize ulaşmayacak, ruhunuzun bile bu mektuptan haberi olmayacak. Bunu biliyorum zaten. Bile bile yazdım. Zaten mektubum aslında size değildi. İçimizdeki -Varujan gibiler hariç - Ermenilereydi. 23 Nisan Milli Egemenliğin coşkusunu asla umursamadıkları halde 24 Nisan ‘ Ermeni Soykırım Günü(!) için şimdiden hazırlık yapan o Ermeniler kendilerini iyi bilirler.
YORUMLAR
Dinde kürkün aynı olmuş ters çevirmiş giymişiz
bin kalem namusu bizler ,bizler gaib hazine
altı yüz bin can gider milyonla iman gelir
seyret gümbürtüyü susmak evladır
utanmak hissi ver ver gaib hazinenden
bunu kafir ne bilir başı kalpak bakarsın el ele
midelerden fışkırır Arş'a açar bir velvele
Allah seyrettirmez bir ses haktan Adem namına
Kustu bin mundar ağız şer'in bütün ahkamına
fetret devri oldu bugünün cumhuriyeti
ne yelda ne ferda cavidanı fecir
seyfe makrun fevç fevç tegafül ettik lakin lerzedar
Tarihler hem görmez hem beşer o müthiş seyre....
İhvan ı İslam
sami biberoğulları
Selam ve saygılar.
Kıymetli hocam, geçmişte Avrupalı sıradan bir parlamenter gelir Türkiye’deki siyasetçileri ve bürokratları fırçalar giderdi. Biride kalkıp kim lan bu lavuk bizi azarlıyor demezdi. Hepsi sus pus olurdu. Şimdi o lavuklara haddinin bildirilmesine onlardan çok içimizdekilerin içerlemesini yadırgamamak gerekir alışkanlık meselesi. Öyle ya alışmışlar yıllarca fırça yemeye omurgaları eğik kalmış dik durmakta zorlanıyorlar. Ama öğrenecekler zamanla…
Güne gelen anlamlı yazınızı ve kaleminizi gönülden kutlarım.
Saygı ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Zaman içerisinde pek çok şey değişti. Lakin henüz almamız gereken oldukça fazla uzun ve ince bir yol var. Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, geçmişte bu yaşananları 'hümanist' bir algı seviyesiyle sınırlandırıp, sanki olup bitenler bir kısım insanın 'topluca cinnet'i ve sonuçlarından başka bir şey değilmiş gibi görülmemeli...
Ne yazık ki, seslendiğiniz Krimi'nin bu seviyede yalnız olmadığını, oluşturmaya çalıştığı algının hiç de 'duygusallık' sayılamayacağını ve bizim dünya kamuoyu önündeki suskunluğumuzun (20.000 yayına karşılık 126 yayınla kalınması, bu konuyu hassasiyetle işlemesi gereken akademimizin bile saklayacak şeylerimiz varmış gibi bir öğretim politikası gütmesi...) kendimize yönelik bir haksızlık olduğunu, özetle hâlâ devam eden Haçlı saldırılarının hem içeride hem dışarıda insanları mankurtlaştırdığını, dolayısıyla kaosun nasıl üretildiğini gayet iyi resmetmişsiniz...
Bu noktada Gezi'de duvarlara 'Zulüm 1071'de başladı' veya 'Zulüm 1453'te başladı' yazanların, onlarla müttefik olanların, tokalaşmaların, kucaklaşmaların, flört etmelerin; kıcası yerli ve milli olmaya cephe alanlanların ne tarafa düştüğünü de bu vesileyle görmek lazım...
Şu durumda bile adamların neşesi yerine geldi be!...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Martın sonu bahar diyorlar. İnşallah tekrar kışa dönmez. Biz dua ederiz hep bahar yaşansın bu güzel ülkede diye. Ummadığımız insanlardan ummadığımız baharlar gelir inşallah. Başka ne diyelim.
Selam ve sevgiler.
Selam. Bazı yöneticilerin avrupa aşkı komşulara ayıp olur. Gibi tutumları sesimizi kesme nedeni değilmi.1972 de Cumhuriyet ve hürriyet gazetelerinin yazarlarına gönderdiğim mektup:Hasan didemin birinci Dünya savaşında yunan isgalcilerin yanında köyümüzde ikamet eden ermenilerin bulunduğunu söyledi. Savaş sonu kalleşler diye saldırmaya kalkan ahali ye engel olup İstanbula yerleştirilen ermenilere gösterilen itibara anlam vermediklerini anlatıyordu. Ermeni lobisine yazdığım mektupta hiçbir canlı ekmeğini yiyip barındığı yere siz kadar nankörlük etmez dememe karşılık sizin aranızda ne kadar kötü insan varsa bizdede o kadar kötü insan var cevabı aldım
sami biberoğulları
Maalesef bizim en önemli sorunlarımızdan birisidir vatandaşın sesine kulak vermemek. Eğer sizin ve daha nice sizin gibi vatandaşlarımızın seslerine kulak verilmiş, derledikleri anılar toplanıp kitap ve video filan yapılmış olsaydı şimdi elimiz çok daha kuvvetli olurdu. Ama bir vurdumduymazlık var ki sormayın.
Selam ve saygılarımla.
Hem bizi yargılamaya kalkıyorlar bu akıl ve izandan yoksun milletlerin başındakiler ve insanları hem de arşivleri açalım dediğimiz zaman da yan çiziyorlar... Her savaşta mutlaka sivil kayıpları da olur illaki... Biz sadece Ermenilere değil bizim ile birlikte yaşamış zamanında, hiç bir millete amiyane tabir ile yamuk yapmadık ki bunun en güzel göstergesi de ülkemiz topraklarında kendi kimliklerini kaybetmeden yaşayan şu an da bir dolu Rum, Ermeni, Yahudi ve benzer milletlerden insanlar var. Gidin bakın bakalım Ermenistan denen devlete orada kaç tane Müslüman ya da Türk var. Ancak bu olayları kaşımak da her zaman zalim batının işine gelir... Çünkü onlar tarihide bildiklerinden hiç bir zaman güçlü bir Türkiye güçlü İslam Ülkeleri istemezler karşılarında, olay budur. Manidar bir yazıydı kutlarım yürekten Sami Hocam...
sami biberoğulları
Hocam Adıyamanlıyım ama bize her yer Adıyaman değil,nede gerçekçiyiz,Hocam,tarihi güçlüler,yazar bol propaganda,bol para,silah ve ne derseniz deyim BMgirmişsiniz,Avrupa hukukunu tanımışsınız AİHM en üst mahkeme tanmışsınız,ekonomik olarak tam bağlanmışsın adamlar Ermeni soykırım iddiasını tanısa birde tazminat dese paşa,paşa kabul de edecekler ,maddi cezalarınıda ödeyecekler böyle Çavuşoğlunun matrabalarına kimsenin taktığı yok her şeyin sırası var görürsünüz,bir ülke ekonomik,askeri,sosyal olarak bağımsız değilse amele devlettir,bizimki de ortadadır,boş hamesetle bu işler yürümez,selamla hocam.
sami biberoğulları
1974 Kıbrıs barış harekatı öncesinde de Kıbrıs için söylenen her söz aynen senin dediğin gibi '' Boş hamaset'' olarak yorumlanıyordu. Sonra bir baktık 1974 den beri - Hiç kimse sallamasa da - Kıbrıs'ın Kuzeyinde bir devlet kurmuşuz. O devlet şimdi 45 yaşında yaklaşık olarak . Yani dün hamaset dediğimiz şey bu gün bakıyorsun devlet olabiliyor. En azından Kıbrıs'ta Rum baskı ve zulmünden uzak bir hayat olabiliyor. İşte o sebeple kuru hamaseti (!) pek yabana atmamak lazım. Bu ülkede karaoğlanlar olduğu gibi Mevlüt Çavuşlar da var.
Selam ve saygılar.
Keskinkalemzaman
kuzey kesimini temizledi,Çavuşoğlu konuşuyor duruyor hemde iktidar tek parti,ne konuşsalar yarı yan çiiziyorlar mavi marmara olayında,kudüsün İsralin başkenti konusunda bunlar hamasetle konuşuyor,duruyor çıkmışsınız bir tutuyorsunuz,Çavuşoğluyla ,Eceviti ALINMAYIN AMA böyle subjektif yorum olmaz,Ecevit Başbakan bu zat emir kulu,selamla.
hocam istanbul'a bahar geldi,köşenize daha bahar gelmemiş:)))))
sami biberoğulları
Yani diyorum ki biz daha önce de çok gördük dört mevsimi, baharı da gördük, yazı da kışı da, son baharı da.
Bir ayak da çukurda olunca bahar-yaz farketmiyor bize artık. Gençlere lazım bahar. İnşallah doya doya yaşarlar.
Selam ve saygılar.