- 845 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
DÖVME Mi YAPTIRSAM?
"Çok mu mutsuzsun?..."
Sırf canımı yakmak için böyle dedi o tanımadığım oğlan çocuğu...
"Evet" dedim "çok mutsuzum" Nasıl kızdırdı beni bilsen...
Ya ben ben çok mutsuzum. Keşke buraya ışınlansan.
Narkozdan çıkış anımı sana binlerce kez anlatmıştım; hatırlarsın. Bu sabah öyle uyandım. Narkozdan çıkmış gibi. Birden üzerime çörekleniverdi ayılır ayılmaz mutsuzluk. Alnımdan bastırıp yastığa gömdü başımı. Gözlerim açık olduğu halde, komalık bir bir uyku serildi üstüme. Kum torbası gibi. Kıpırdayamadım. Az daha uyuyayım dedim; o da olamadı. Kaç bin yıl öyle yattım bilmiyorum. Kollarım uyuşuk, parmaklarım uyuşuk... Felçli gibi. Sürüklenerek bedenimi yataktan attığımda asırlar üzerime basmış, geçip gitmişti sanki. Bu ruh hallerini hiç sevmem bilirsin. Çokça girmeye çalışır burun deliğimden, kulak arkamdan ama bulurum bir aerosol sıkıp uzaklaştırırım tepemden. Bu sabah onlardan biri değildi. Keşke buraya ışınlansan...
Sabah kahvaltı ederken şu hep izlediğimiz kanalda bir kore filmi izledim. Sakın izleme. Sonu kötü bitiyor. Kız ölüyor. Kaybediyor savaşı. Çaresizliğini ve kırgınlığını ciğerimde hissettim. Ya yok. Ne ciğeri. O da nasıl lafsa. Ciğer de de hangisi? Ak mı, kara mı? Hissiyatı nasıl? Yazmış bir çok bilmiş. Kullanıyoruz işte. İçimde hissettim sözün kısası. Kabul, bu ruh halinde biri için bildiğin bacağa sıkmak gibiydi. Sargı bezlerimi de kullanamıyorum bu gün. Yara bantlarım da kayıp... Sen olsan nasıl güzel saçmalardın, dağılırdı kulemin etrafındaki ejderhalar. Keşke ışınlansan...
Daha film bitmemişken başka bir ruh emici girdi devreye. Arka taraftaki küçük bahçeli evde yaşayanlar, kışa hazırlık için odun kesmeye karar verdiler. Hem de elektrikli testereyle... Tam iki saat. "Ben şehirliyim ulan! Ne odunu, ne sobası! Başlarım kışınıza da, odununuza da. Hep sizin yüzünüzden bu hava kirliliği" diye söylenip durdum kendi kendime. Açtım müziği; verdim sesi, verdim sesi. Evet... Yine dayanamadım, kıstım; her zamanki gibi... Kahve keyfi de güme gitti söylenmeler içinde. Nasıl içmişim anlamadım. Sanki tadı dilime değmedi.
Aaa! ... Ojelerim yine dökülmüş. Daha dün sürmüştüm. Bunların içeriğini değiştirdiler bence. Benim gibi.. Benim içimi de değiştiriyorlar yavaş yavaş. Bence uyurken yapıyorlar. Gündüzün gevezeleri, ahmakları, saygısız ve düşüncesizleri, alıp beni yaralayan kelimelerini atıyorlar bir deney tüpüne; ispirto ocağında kaynayıp, karıştırıp sıcak sıcak bana enjekte ediyorlar çaktırmadan, bence... İçimdeki bağışık, dünyayla barışık ne varsa zehirliyorlar. Ojelere de bunu mu yaptılar acaba? Uzun dayanmasını sağlayan malzemesini mi çaldılar? Bence ondan güzelleştiremiyorlar parmaklarımı, eskisi gibi...
Endişelenme. Henüz delirmiyorum. Sadece o kötü günlerden biri. Yani umarım... Görünmez olmak ve çok görünür olmak çabalarım arasında gidip geliyorum. Galiba çözünürlüğü düşük bir fotoğraf gibiyim şu sıralar. Işık saçmadığım kesin. Şöyle insen benim evrenime acilen, belki kapardım biraz sihrinden. Keşke ışınlansan...
Çocukken kadife perdeler vardı evlerde hatırlarsın. Gündüz çekili kaldı mı, ev cenaze evine dönerdi; sıkıcı, kasvetli... Benim içimde de perdelerim çekili. Hoş dışarıda da hava muhteşem değil. Çift karakterli... Güneşliyken soğuk, bulutluyken ılık... Karga sürüsü geçiyor ikidir. Hani bu hayvanlar yalnız yaşardı? Çekip alsam karşıma diyorum bazen birini... Sorguya çeksem. Sorsam: O kadar yaşadın, ne öğrendin bu hayattan? Neden hava kaçırıyor balonum?.. Nasıl görünüyor yukarıdan bakınca hayat?...
Bu beyin gastridine bir çözüm düşünüyorum dakikalardır. Sarı bir yağmurluk mu alsam kendime? Gözlüklerimi mi değiştirsem? Dövme mi yaptırsam?...
Allahım yine başladılar! Ne bitmez işkence! Enrico Macias bile isyan edecek hoperlorden fırlayıp. Güzel bir tangosu çalıyordu oysa. Burda olsan dansederdik. Senin ayağına basardım. Sen de basmamışım gibi yapar, gülümserdin. Etrafımdaki herşey bulanık açık gri bir çember olurdu. Döndükçe silinen. Sen okursun; en az benim kadar... Ne zaman ışınlayabilecekler seni?
Söylesene, o velet nereden bildi sence benim mutsuzluğumu? Alnımın ortasına mı kazılı? Yoksa sesimin tonu mu farklı? Çok mu acıların kadını lugatından cümlelerim? Nasıl bu kadar gizliyken afişe edildim? Çocuk bana sorsa "derdin ne diye?" anlatır mıydım? Kesinlikle hayır. Sana bile anlatmadım ki... Anlatamadım ...
Komşunun elektrikli testeresini fişten çıkarıp, kablosunu kesip, o kablodan makrame askı yapmak ve ses çıkaranı o makrameyle asmak sence kaç yıldan başlar?
Olmayacak böyle. Ben kaçıyorum... Gidip dalgalı deniz, martı ciyaklaması, ergen veletlerin sokakta lastik yakma sesini dinleyeceğim. Birkaç gereksiz telefon konuşması da yapabilirim. Beni unutmuşlara "Ah ben seni beni arayıp sormasan da severim" neviinden gerzekçe va yapmacık samimiyet cümleleri ederim. Kim bilir...
Eğer ışınlanırsan; biliyorsun sahilde şemsiyeleri söküp istifledikleri yerdeyim kesin... Yağmurluğumun kapişonu dağılmış ruhumu ve can simidimin ipi olan kulaklığımı saklayacak. "Dövme yaptırsam mı?" diye düşünüyor olacağım. Ve bu düşünmeler epey bir süre son bulmayacak.
04.10.2018
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.