- 550 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yazı başlığı " Grizu Faciası!" Öyküsü 1990 yılı şubatında bir maden ocağında meydana gelen Grizu patlaması faciasında yazmışolduğum uzun anı yazısından kısa bir kesit
" Grizu Faciası!.."
- Basın -
" Grizu faciasında hayatını yitirenlerden Muharrem Baba beş gün önce .......... nişanlanmıştı.
.......... babasız büyümüştü. Altı nüfuslu aileye bakıyordu. Korkunç facia hem Muharremin
mutlu yuva hayalini yok etmiş hem bakmakta olduğu ailenin geleceğini... !!!"
Hürriyet 10.02.1990 / Elazığ
MİLLİ MATEM OLDULAR
Bir kalabalık, bir kalabalık ki!..Bir soğk bir soğuk ki! dondurucu kuru ayaza rağmen.
İçeride daracık bir odada bir kaç arkadaşıyla bazen sarmaş dolaş ağılaşma mı gülüşmemi belli olmayan sesler arasında Muharrem’in sesini tanıdı babası. Bir onlara baktı bir sağa sola bakındı kızdı:
" Çocukları bırakmış bu saatlerde buralardasın!"
Muharem gözlerini kaçırdı. Yutkundu, diyemedi ne diyecek idiyse.
Babası çocukları, anasını en çok da küçük oğlu Mehmet’i sordu.
" İyiler baba hepsi iyiler!. "
"Dün Mehmet’in karnesini imzaladım. Hep pek iyi maşallah Baba " dedi,
Babasının bakışından dahasını merak etmekte olduğunu anladı.
" Mehmet’e ayakkabı,, anama kına alacaktım aylıklara az kaldı!"
Babasının gözü Muharremin parmağındaki yüzüğe takıldı:
" Ooo! Nişanlanmışsın da maşallah!"
Muharem utandı, başını önüne eğdi.
Babası" Düğün ne zaman Nişana çağırmadın düğüne inşallah!"
Muharrem’e sarıldı!.. kokladı!..
"Oh evlat kokusu toprak kokusuna karışmış " dedi.
"Haydı haydı toparlanın burada daracık bu yerde..!"
Muharrem yine yutkundu. babasını üzmek istemiyordu belliki!
Babası " Dışarıda onca kalabalık ne diyorlar ne yapıyorlar ne yapmak istiyorlar!"
" Bizi ziii..,! " dedi sustu yine diyemedi.
Babası " Anan da merakta kalmıştır çocuklar da..Hele nişanlın! Sahi düğün ne zaman düğün!..."
Muharrem artık dayanamadı; derinden gelen ölü sesi gibi bir sesle:
" Sorma baba sorma ne düğünü ne bayramı...!" yorgun bitkin sesiyle olanı biteni anlattı anlattı!!
Gözlerini babasına dikmiş babasından bir umar bekliyor gibiydi .
Oysa kendisi çocukken ölmüştü, babası madende!
Oğlunun ölü gözünü andıran gözüne bakmaya dayanamadı:
"Yardımcınız...!"gerisini tamamlayamadan;
" Haydı ben gidiyorum siz de rutubet kokan duvarları çökecek gibi olan bu yerde durmayın
ananın kına’sını, Mehmet’in ayakkabısını unutmayasın!" diyor, devamla duyulur duyulmaz sesiyle
" ( .....) sizi bekliyorum !!!" görünmez olmuştu ki!!!
Muharrem’in dalmış kendinden geçmiş halinden endişelenen kader zedelerden birinin dürtmesiyle kendine geldi, ürperdi ;
" Tövbe tövbe! rüya mı hayal mi! " söylenmesini işitebilen arkadaşlarıyla bakıştı sarıldı ağlaştı ağlaştılar yığılıp yan yana koyun koyuna öylece sonsuza değin olmak üzere kalakaldılar!!!
Kurtarılanlar grizu zede ooldular, ne olacak ne işe yarayacak ise!!
onlar’sa: altmış sekiz kişi 68 can ocak umudu, hayatlarının baharında!!..
Tam üçyüz onaltı (316 ) metre yerin altında ocak denen kömür dehlizinde!!!
Ola ola
Milli Matem oldular
10.02.1990 / Elazığ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.