Sekiz Saniyede Manita Ya Da Beş Dakikada Beşiktaş
“Ben ölü çiçekleri sevmem mi dedi? Naptın oğlum solmuş çiçek mi verdin kıza? Ulan paraya kıyamadın…”
“Yok abi, çiçekçiden aldım, bi sürü papatya… paralar da gitti yani... “
“Ne dedi tam olarak?”
“Ben ölü çiçekleri sevmem… hıh…” dedi abi, sonra da “bi kaç gün daha yaşasınlar” deyip elimden aldı, gitti.”
“Lan nerden buluyon böyle arızaları anlamıyorum ki.”
“Sonra geri döndü, bana dedi ki…”
“Ee?”
Erkeklerle olmuyo be şaşkın” dedi.
“Seni başından atmak için demiştir bunu.”
Ben Necati. Arkadaşlarım bana Paganini Necati der. Bunun ünlü İtalyan keman virtüözü Niccola Paganini’yle alakası yok. Bana abi abi abi deyip duran şu tip de Hamit. 5 yıl önce bir gece vakti, tam üç kez aynı yerinde bıraktığım, her bırakıştan bir kaç ay sonra tekrar baştan başladığım kitabın son sayfasını okuyordum ki dışarıdan gelen anırtı, böğürtü, kişneme karışımı, bırakın TDK’yı yeryüzündeki hiçbir dilde karşılığı olduğunu hiç sanmadığım, tahminimce at, insan, ayı karışımı bir yaratığa ait sesle irkildim. Bu sesin ne tür bir yaratığa ait olduğunu anlayıncaya kadar yerimden kımıldamamaya karar verdim, kulak verip sessizce dinledim. Bu bir uzaylı olmalıydı.
Aradan 10 dakika kadar geçmiş, araya anlaşılır sesler de girmeye başlamıştı. Birbirine karıştığı için tam olarak anlaşılamasa da, kesinlikle mahalleden tanıdığım insanların sesleriydi bunlar. Mahalleli uzaylıya savaş açmıştı, onları bu kutsal mücadelede yalnız bırakamazdım. Hemen koştum elime kalınca bir sopa ve balta alarak oradan daha faydalı olabileceğim düşüncesiyle balkona fırladım.
İşte oradaydı; karşı apartmanın 6. katında, pencereye çıkmış, çıkardığı anlamsız seslere, suyla karıştırılmış rakı olduğundan emin olduğum bardaktaki sıvıyı yudumlamak için kısa molalar veriyordu. Uzaylı bizim Hamit’ti. Elimdeki sopa ve baltayı çaktırmadan yere bıraktım.
Hamit, 25 yaşlarında, kısa boylu, şişman, kahverengi göz ve aşırı jölelemekten harap olmuş saçlarıyla acayibin tekiydi. Onu acayip kılan kafatasının içindekiydi. Aysel isminde bir kıza aşık olmuştu komşu mahalleden. Ne yapmamıştı ki O’nu elde edebilmek için. Başta gitar olmak üzere, dans, satranç, karate gibi belediyenin beleş verdiği kursların hepsine kaydını yaptırmıştı. O’nu gitar derslerini benden alması gerektiği konusunda ikna etmem çok da zor olmadı.
“Bak koçum! Bu şarkıyı çal Aysel’i avucunda bil.”
“Sahi mi abi, iyice hasta olur di mi bana?”
“Olur tabi koçum, olur, devam et sen egzersi… şey bu arada saatlik ücreti 50 tl yaptım haberin olsun, malum ekonomi…”
“Abi 25’den 50’ye…”
“Merak etme Hamit, büyüme hızımız arttı, bak senin popon baya bir büyüdü. 50 tl nedir ki lan bu büyüme hızı yanında, hem senin esnaf babana koymaz…”
“Hmmm anladım abi.”
“Hadi bakayım, aşağı yukarı, aşağı yukarı, düzgün yap alternate pickingi…”
Hamit’in performansı tek kelimeyle muhteşemdi. 6 ay içinde Akdeniz Akşamlarını yemiş yutmuş tüm Nirvana şarkılarını çalmayı başarabilmişti, demeyi çok isterdim. Hamit sahip olduğum en berbat öğrenciydi.
“Düşün Hamit, sahnedesin, düşün oğlum sahneye çıkıyosun herkes çığlık çığlığa, bebekli kadınlar bebeğini kapmış gelmiş seni görmek için, o derece yani. Stadyum konseri Hamit, tıklım tıkış… Çıkıyosun sahneye elini kaldırıp selamlıyosun milleti, bi çığlık bi kıyamet, kadınlar üstünü başını yırtıyo, sen şöyle sahne önüne bakıyosun herkes orda; Satriani, Bruce, Mustaine… James seni görmek için ayı avını iptal edip gelmiş, sayende vahşi yaşam az da olsa nefes almış, ve daha niceleri…”
“Aysel abi, Aysel de orda mı?”
“Hay Aysel’ine Hamit, ben sana dünyayı veriyorum, sen…”
Bir keresinde benden Aysel için şiir yazmamı istedi.
“Bak” dedim, E.D. diye bir site var, güzel aşk şiirleri de paylaşılıyo orada, beğendiğin birini al ordan, kendim yazdım dersin.”
Adam gitmiş onca şiir arasından olricx diye bir üyenin “Uykudan Önce Güzel Geçen Güne Dair Bir Kaç Not” diye bi şiirini kağıda yazıp vermis.
Bana anlattıklarından çıkardığıma göre, Hamit sürekli kızın peşindeydi. Kız işe gitmek için apartman kapısından çıktığında ilk gördüğü bizimkisi oluyordu.
“Merhaba Aysel, günaydın!”
“Hıh, salak şey!”
İş çıkışı yine o elinde çiçekler:
“Merhaba Aysel, sana aldım.”
“Ben ölü çiçekleri sevmem, anladın mı?”
Hamit’e göre kendisi doğru yol üzerindeydi.
“Sonuçta kız işte abi, ağırdan alıyo kendini, yoksa o da seviyo beni.”
Ne kadar Tarık Akan taktiği varsa uygulamıştı; gece vakti yağmur altında, Aysel’in oturduğu daireden görülecek şekilde çiçeklerle kızın ismini yazıp, yanında bağdaş kurup, boynu bükük beklemeler, takip etmeler, hatta Kadir İnanır bakışı bile fırlatabiliyordu. Üstelik aldığı “Sekiz Saniyede Manita” kitabındaki taktiklerin hepsini harfiyen uygulamıştı; imkanı yoktu kızın da O’nu sevmemesine.
Aysel’in olricx adlı biriyle evlenmek üzere olduğu mahallenin son günlerdeki en popüler dedikodusuydu. Büyük bir aşkın doğmasına vesile olduğundan habersiz Hamit’in de kulağına gitmişti bu doğal olarak. Ve şimdi penceredeydi işte, avaz avaz bağırıyordu. Hamit pencereden kendini aşağı bıraktığında tüm o anlamsız sesler anlamını buldu:
“Leyla’dan geçme faslındayım Mevla’yı bulma yollarında.”
Hamit tabi ki bu sözü de yanlış yorumlamıştı. Neyseki saf olduğu kadar şanslıydı da Hamit. Kendini aşağı bıraktığında takılıp kaldığı bir alt balkonun çamaşır demirinden, itfaiye ekiplerince zorlanmadan kurtarıldı.
Olayın üzerinden 5 sene kadar geçti. Şu an bir kafedeyiz, o anlatıyor ve ben bunları yazıyorum.
“Ee anlatsana Hamit, yazıyorum bak bunları, bi kaç sene sonra okuyunca sen de çok güleceksin bak.”
“Ölü çiçekleri anlatmış mıydım?”
“Kızlar bu tarafa geliyo Hamit.”
Kızın biri Hamit’e baktı ve elini uzattı:
“Merhaba ben Elif, tanışabilir miyiz?”
“Kızlarla olmuyo be.”
2007’de yazılmıştır
YORUMLAR
Yazarın alt bilinci..hemen de kızı kendine almış.😊
Hehe dingile bırakacak hali yoktu ya..afferim uşama😁
olricx
evlilik filan demişim baksana
şimdi düşündüm de 10 sene önce yazdım bunu. yani haklı olabilirsin. 10 senede çok şey değişmiş olabilir.