İYİLEŞİYORUM DE BABACIĞIM
Biraz sonra yanına gelmek üzere yola çıkacağım babacığım. Yarın tam on beş gün oldu seni oraya teslim edeli. Edip de geri almaya uğraşalı. Önceleri hiç umut olmasa da daha sonra umutsuzluğun içinde filizlenecek tohumlar var ama vakit alacak sanmıştık. Şimdi ise ne düşüneceğimizi, neler olacağını bir türlü anlamlandıramıyoruz.
Yaş 86... Çok yaş.. Yaşlı...
Herkes için... Ama bizim için... Hani çocuklar ne kadar büyürse büyüsün anne, babalarının gözünde büyümezmiş ya sen de herkesin gözünde çok yaşlı olsan da babamız olarak bize yaşlı görünmüyorsun. Yaşayacak çok yılların olmalı. Daha yeni evine taşınalı iki sene oldu. Dün bir ara hemşireye "Evimizde ne mutluyduk," dedin.
Evet, bazen böyle konuşuyorsun ama bazen... Çaresiz bırakıyorsun bizi babacığım bazen de. Elimiz, kolumuz bağlanıyor. Kalakalıyoruz... Çaresizlik çok kötü bir şey baba. Dünya bizim olacak kadar zengin olsak o hastanenin kapısından seni çıkaramayız şimdilik. Buna imkan yok ne yazık ki. Aletlere, ilaçlara bağlısın... Kollarına bir sürü kordonlar geliyor aletlerden. Oksijen alman gerekiyor. Ve bir sürü ilaç...
Düşününce on beş gün bir yatakta ki hiç rahat olmadığını söylüyorsun yatağın yatmak insan sağlam olsa bile ne denli yıpratıcı. Devamı ne kadar olacak? Neler olacak bilmiyoruz. Sen de hiç çaba göstermiyorsun. Hele dün akşam koluna bağlı olanları söküp atınca kolunun bağlanması tuzla biber ekti moraline biliyorum.
"Hey gidi günler!" dedin geçenlerde. "Bu sen misin?" "Koşturup duran, o gemiden bu gemiye arama yapan?" Öyle işte baba; insanoğlu öyle işte. İnanamıyor geldiği durumlara.
İsyan ediyorsun. Bazen de nedenlerini kendince sıralıyorsun böyle olmanın. Ve uykusuz gecelerinin, gündüzlerinin sonunda kafan iyice karışınca nerede olduğunu anlayamıyorsun. Hatta kendini ayakta veya yukarılarda bir yerlerde görüyorsun. Duvarların hareket ettiğini sanıyorsun. Duyduğun bazı sözleri yanlış anlayıp kötülüklere yoruyorsun. Ve kendinden bazı şeyleri sakladığımızı. Seni ikna etmek çok zor...
Biraz çaba göstersen babacığım. Biraz doktorların dedikleri hareketleri yapsan. Ağlamasan... Ve biraz yesen. Üç şey... Ne yazık ki doktorlar mama vermeye karar verdiler bu kadar az yeyince sen.
Gençlerin bile böyle ağır bir kalp krizinden sonra hemen toparlanamadığını söyledi doktorlar. Sabır lazım. Çaba lazım. Elbet şimdilerde ilaca cevap vermeyen vücudun, bir müddet sonra yanıt vermeye başlayacak. Ben buna inanıyorum. Ah! Bir de sen inansan. Sen sadece eve gitmen gerektiğine inanıyorsun. "Evim!" diyorsun da başka bir şey demiyorsun.
Biraz sonra senin yanına geleceğim ama inan hiç gelmek istemiyorum. Seni öyle görmek beni de yıpratıyor. Tabii ki sana faydam dokunuyor. Gözüm gibi bakıyorum. Bir yandan da kahrolarak. Senin "Beni buraya attınız. Çıkınca kapımı açma" demene önce üzülsem de hasta insan psikolojisinden anlamadığımı ertesi gün beni çekerek alnımdan öptüğünde fark ettim.
Ne demişler; başına gelen bilir. Ne doğru bir söz...
Artık yola çıkma vakti. İnşallah güzel geçti diyeceğimiz bir gece geçiririz seninle. Ardından yine güzel geçti diyeceğimiz günler ve geceler...
Allah biz ve bizim gibi olanların yardımcısı olsun...
Bu geceden sonra daha önce sana söyle dediğim şekilde ve senin de ara ara söylediğin gibi "İYİLEŞİYORUM" demeye başlarsın umuduyla babacığım...
Kızın Ceyda Sevgi Ünal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.