- 423 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yokluğunda ki Kadıköy
Yokluğunun kaçıncı yazı başlıyor bilemedim bugün Kadıköy’de gezerken. Yaralarımı açan o kokunun arkasına düşmeseydim, sadece yarın yapacağım işleri düşünüyordum.
Sabah saat 8’ de kalkmıştım. Güneş hafif yükselmişti. Büyük bir keyifle gazatemi almaya gittim. Çayı senin sevdiğin gibi demledim. Kahvaltımı yaparken her zamanki gibi köşe yazılarını okudum. Ön sayfayı okumayı bırakalı çok zaman oldu. Hep aynı adamlar hep aynı bağırış çağırış. Anlayacağın ruhum sıkılıyor. Sonra uzandım koltuğa, kitabımdan bir kaç sayfa okudum. Yazarın anlattığı yanlızlığı düşündüm. Dışarda hava güzeldi. Güneş bütün enerjisini dünyaya gönderiyordu. Uzandığım yerden kalktım. Yatak odasına gittim. Kısa kollu mavi tişörtü, bej rengi pantolonumu giydim ve spor ayakabılarımı giyip, yalnızlığımıda koluma takıp vurdum kendimi sokakların kalabalığına. Dolaşırken bir yandan da insanları izledim. Kalabalıkların içinde sevgilisiyle gezen insanların gözlerindeki yalnızlığı gördüm, gözleriyle etrafı kolaçan edişlerine tanık oldum. Ruhlarını doyuramamış olmalarının boşluğuna düşmüş yürüyen bedenlerdi hepsi. Sanki büyük bir labirentin çıkmazlarında bir türlü çıkışı bulamayan deney fareleri gibiydiler. Bir oraya bir buraya koştururken aşkı başka bir yüzde, başka bir bedende bulmaya çalışan, ruhları Elif olmamışların geçidi vardı sokaklarda.
Ben bunları düşünürken, hafif bir rüzgar esti. Arkasından dediğim gibi ruhuma kokun çarptı. Sonra Sen koluma girdin ve yürümeye başladık. Arkama baktım biraz önce gezdiğim yalnızlığım boynu bükük arkamdan bakıyordu. İşaret ettim koşarak geldi sağ koluma sımsıkı sarıldı. Yalnızlığım çok yalnızdı. Ama sen benim yanımdaydın. Şanslıydım.
Seninle arka sokaklara daldık. Moda’nın çıkmazlarında kıyılarına taşlar attık. Koca şehir bir labirent gibiydi dönüp dolaşıp aynı yere çıktık. Aslında çıkışı bulmak hiç işime gelmiyordu. Sessizce yürümek, bağrından yayılan ıhlamur kokusunu duyumsamak bana yetiyordu. Sağ yanımda ki ise sürekli beni sıkıştırıyordu. Yine bana döneceksin diyerek. Umurumda değildi, kıskançlıktan ölüyordu.
Seninle dolaştık, en son Gülhane’ nin kenarında bir kafede oturduk. İki çay söyledim. Garson yüzüme küçümseyerek baktı. Rüzgar, tenin gibi pürüzsüzdü. Gözlerinde deniz vardı. Birbirimize sarıldık. Ruhlarımız dans etti. Sonra çaylarınız diyen aşağılayıcı bir ses yükseldi. Teşekkür etmek için sesin geldiği yöne döndüm. Garson çayları bıraktı. Başka bir şey ister misin diye sormak için sol yanıma döndüm. Yoktun. Boynum büküldü. Bir sigara çıkardım. Yaktım. Derin bir nefes aldım. Dumanı savururken, karşımda yalnızlığım sırıtarak yüzüme bakıyordu. Yine bana kaldın der gibiydi. Aslında farkında değildi kendisinin bana kaldığının. Ruhum yine sana doymuştu, o bilemezdi. Aşkın, her gidişte aslında bir kez daha ruhu sardığını ve Elif olduğunu kalbimin Elif diye çarptığını o bilemezdi.
17 Eylül Çarşamba 22:16
Taha
YORUMLAR
herşeyçoksevmekten tarafından 9/17/2014 11:17:58 PM zamanında düzenlenmiştir.