"Bal Diyeti ( ÖYKÜ )" isimli şiir 30.6.2017 18:23:00 Edebiyatdefteri.com Web Zamanında Edebiyatdefteri.com Sunucularına Yüklenmiş/Güncellenmiştir.
Edebiyatdefteri.com sunucularına yüklenen veya güncellenen şiirler web zaman damgası ile işaretlenir. Web zaman damgası ile işaretlenen şiirleri sertifika zamanında yer alan bilgilere göre doğruluğunu taahhüt eder.
Detaylı Bilgi İçin Tıklayın.
Sivil uçak, askeri hava alanına indi, gelen yolcular uçaktan iner inmez görevliler onları bitişik barakaya aldılar bagajlarının indirilmesi için bekletilirken giden yolcuların bagaj teslimi yapılıyordu. Giden yolcular bulundukları yerden, havaalanına açılan küçük bekleme salonuna alındılar bilet kontrolleri yapıldı, uçağa binmeleri için görevliler küçük salonun kapısını açtılar. Yolcular sıra halinde uçağa doğru yürürlerken Mehmet bey ve yol arkadaşları bir ses duyup sesin geldiği yöne doğru baktılar. İri cüsseli şişman bir adam, arkasında kucakları paketlerle dolu iki adamı, koşar adımlarla kendilerine doğru hızla geldiklerini gördüler. Durup beklediler, iri şişman adamın kim olduğu yaklaştıkça belli oldu. Sabahattin Beydi koşar adımlarla gelen. Yanlarına geldiğinde buram buram terlemiş nefes nefese kalmıştı. Biraz mahcup çekingen bir tavırla Mehmet Bey dedi; - Size layık değil ama çam sakızı çoban armağanı lütfen kabul edin, bu yörenin ürünlerden afiyetle yiyin efendim dedi. Adamları ellerinde bulunan paketleri heyette bulunanlara verdiler. Yolcular uçağa binmiş hostes hanımın uçağın kuyruk girişinde el hareketi yaptığını gördü. Sabahattin bey, uçağı bekletmemek için heyettekilerle sözle vedalaşarak iyi yolculuklar diledi, adamlarıyla birlikte geldiği yöne doğru yürüdü.
Uçağın kapısı kapandı, kokpit başında hostes güvenlik tedbirlerini uygulamalı anlattı. Pilot kalkış anonsunu yaptı. Uçak pisten havalanıp yeterli irtifada rotasına kilitlendi, kaptan pilot kemerlerinizi açabilirsiniz anonsu verdi. Mehmet bey, yol arkadaşlarına dönerek, paketlerin biri bal, diğeri tulum peyniri galiba, zira kabin peynir kokmaya başladı dedi. Mehmet, Akif ve Bekir bey doğuda bir İnşaatın kabulünden dönüyorlardı. Sabahattin bey kabulü yapılan bina inşaatının yüklenicisiydi. Heyet söz konusu yapım işinin sözleşme şartlarına uygun yapılıp yapılmadığını incelemiş, kabule uygun görerek eksik işler tespit etmiş tutanağa bağlamıştı. Kabul süresince işin sahibi teşkilatın misafirhane ve yemekhanesinden faydalanılmıştı. Görevin tamamlandığı günün akşamı, kabul heyeti ve işin yüklenicisine teşkilat müdürü tarafından yemekhanede kabul ve güle güle yemeği verdi. Ertesi gün dönüş uçak kalkış saati erken olduğundan yemekten sonra müdür bey ve diğer görevlilerle vedalaşarak misafir haneye istirahate çekildiler. Ertesi günün sabahı uçak kalkış saatine birkaç dakika kalmasına yakın, Sabahattin bey, kendi inceliğinden olsa gerek, alana kadar gelmiş hediyelerini vermiş, alandan uğurlamıştı.
Aradan bir kaç yıl geçmişti. heyette bulunan Bekir beyin oğlunun sünnet düğünü vardı. Mehmet ile Akif beyler aynı apartman aynı katta yan dairelerde oturuyorlardı. Beraberce Mehmet beyin metalik mavi atmış dokuz model arabası ile davetiyede adresi belirtilen düğün salonuna gittiler. Salonda, Yüklenici Sabahattin bey, ailesi ve yakınları da vardı. Mehmet ve Akif beyler sahneye yakın yuvarlak masaya buyur edildiler. Mehmet beyin keyfinin kaçtığı belliydi gizlese de belli oluyordu. Bekir bey ne zaman bu samimiyeti kurdu da düğününe yüklenici Sabahattin bey ve ailesini davet etti diye düşündü. Mehmet bey bu yakınlaşmayı sormaya cesaret edemedi. Düğünde meşhur sanatçılar saz ekipleri vardı. Masalarda içki ve mezeler hesapsız gırla gidiyordu. Düğün bitimine yakın Mehmet bey, Bekir bey ve ailesinden müsaade istedi. Akif bey ayrılmak istemediğini düğünün sonunu görmek istediğini, Bekir beye ayıp olur bu sebeple gelemeyeceğini söyledi. Mehmet bey beraber geldikleri arkadaşını düğün salonunda bırakarak evine doğru yol aldı,. Eşine bahsetmedi ama yol boyunca anlam veremedi, Yüklenici Sebahattin bey ile yakınlıklarını.
Bu birlikte kutlamadan sonra yaklaşık üç yıl daha geçti. Mehmet beyin de içinde bulunduğu beş kişi bağlı bulundukları bakanlığa taşra teşkilatlarında yapılacak inşaat işlerinin kontrollüğü için görevlendirildiler. Bu görevlendirmede bulunan üç mühendis torpil yaparak görevlendirmeyi durdurdular. biri eski senatör ve millet vekilinin kızı, diğeri sendika başkanının bir diğeri de hatırlı iş adamının oğluydu. Mehmet bey ile Latif bey bakanlıkta göreve başladılar. Mehmet bey bakan oluru ile üç ay sonra tedviren teknik müdürlüğe terfi etti, kısa süre sonra yolsuzluk nedeni ile görevden uzaklaştırılan daire başkanın yerine başkanlığına da vekalet etti. İşi başından aşkındı, bir ayağı şantiyelerde bir ayağı merkezdeydi. Genel müdürden aldığı talimata göre devam eden işler hakkında bakana brifing verilecekti. Genel müdür yanına bir arkadaş al önce, Çerkezköy, ardından Çiğli oradan, Kepeze git ve devam eden bu işler hakkında raporunu hazırla dedi. Mehmet bey mühendis Ali ile birlikte söz konusu inşaatları yerinde inceledi ve raporunu hazırladı genel müdürüne teslim etti. Kış yaklaşmış işler ölü sezonuna girmişti. Mehmet bey, serviste çalışan elemanlarına gelecek yıl yatırım programına alınacak işlerin proje ve yaklaşık maliyetlerini, ihale evraklarını hazırlamalarını istedi.
Bir gün odasının kapısı çalındı, içeri iri yarı şişmanca hafiften tebessüm eden biri girdi. - Mehmet bey merhaba, beni tanıdınız mı - Hiç yabancı gelmediniz ama çıkartamadım, nereden tanışıyoruz - Ben Sabahattin Erzurum’dan hani kabule gelmiştiniz. - Şimdi hatırladım, Bekir beyin düğününde de görmüştüm sizi. Kusura bakmayın aradan epeyi zaman geçtiği için tanıyamadım. Teşkilatınıza uğramıştım dedi Sabahattin bey, Bekir ve Akif beyler sizin için, o şimdi bakanlıkta müdür dediler, bi ziyaretinize geleyim dedim. Hoş geldin dedi Mehmet bey. Aslında yemiş olduğu beleş bal ve peynirin sahibini hiç unutmamıştı. Bir gün karşılaştığında helallik istemeyi dahi aklından geçirmişti. Düğünde görmüştü ama yeri ve zamanı değildi orada böyle bir şeyi teklif etmek bile yakışık almazdı. Sabahattin bey kolu ile gövdesi arasına sıkıştırdığı şişkince deri çantası, başında fötr şapkası ile gün aşırı bir, bazen öğleden evvel bazen öğleden sonra bazen de tam gün takılıyor, sudan selden mevzu açıp muhabbet ediyordu. Bir hafta sonu öğleden sonra, Sabahattin bey, bir şey söylemek istiyorum ama söyleyemiyorum dedi, buyurun dedi Mehmet bey. - Ben İflas ettiğimi size söyleyemedim. - Günlerdir açız, akşam eve alacak ekmek param yok, hanım ekmek almadan gelme dedi. - Şu anda nerede kalıyorsunuz - Tuzlu çayır da hanımın bir akrabasının gecekondusunda kalıyoruz. - Yapma yahu Allah Allah dedi Mehmet bey. O anda boğazında bir şeylerin düğümlenip kaldığını hissetti sanki bir türlü boğazından aşağı yediği peynir ve bal inmiyordu. - Nasıl oldu peki iflas etmen -Uzun Hikaye Mehmet bey, o kabul işlerinden sonra Bekir ve Akif beyler peşimi bırakmadılar. Bırak doğuda iş yapmayı, biz sana batıda iş ayarlarız. Hakikaten de ayarladılar. Konya’nın bir kasabasında lojman binası, ofis binası birde depo işiydi. Ardından başka bir bölgede ikinci işi de aldım. Kayın biraderimi Erzurum’dan getirdim işin başına koydum. Ankara Yenimahalle’den müstakil bir ev aldım, artık Ankara ayağımın altındaydı. Arabamı yeniledim. Bekir ve Akif beylerle hemen hemen her gün yedik içtik. Bekir beyin sünnet düğününe Erzurum’dan uçak dolusu yakınlarımla geldim. Düğün akşamı Akif bey bir ara tuvalete çağırdı beni, senin için yaramaz onu çağırmayalım dedi. O gece sabah beşe kadar bizim kaldığımız otelin barında eğlendik, Düğün ve tüm masraflarını ben ödedim. Konya’da işi almamda bayağı yardımları oldu Bekir bey ve Akif beyin, işin kontrolünü de ayarladılar. işe başlar başlamaz kontrolde bir şeyler beklediğini hissettiriyordu. Doğrusu kontrol ikinci işin alınmasında bayağı yardımcı oldu.Her iki işin bitimine kadar Bekir bey, Akif bey ve Kontrol hizmetlerinin karşılığını fazla fazla aldılar. Bu devran böyle gider sandım ama gitmedi. Talepleri her geçen gün artıyordu. Kayın biraderime adıma doğacak istihkakları çekmeye harcamaya yetki vermiştim. Ben işlerin takibi için Ankara Konya arasında mekik dokurken o her akşam bar pavyon eksik etmemiş hesapsız harcamalar yapmış. Malzeme aldığımız firmaların çalışanlarından bir kaç işçi buralarda görmüş patronlarına ispiyonlamışlar. Keresteci çimentocuya, çimentocu kum çakılcıya, demir tüccarına anında haber uçurmuş. Duyar duymaz kontrole ulaşmış durumumu sormuşlar. O günlerde kontrol araba alacağını, biraz açığı olduğunu söylemişti bende aldırış etmemiştim. Kontrol bunun hesabını sana soracağım dercesine ters ters bakıp elinin tersiyle odasından çıkmamı göstermişti. İlk fırsatta bu durumu fırsat bilip alacaklılara işlerimin kötüye gittiğini söylemiş. Bunun üzerine alacaklı esnaf ve işçiler idarenin muhasebe servisine üşüşünce defterim dürüldü. Kontrollün istediğini verseydim bunlar olmayacaktı. Merkezde ki Bekir ve Akif beylere durumu iletip yardımlarını bekledim ama yüzüme dahi bakmadı başından savdılar. aralıklı zamanlarda geçmiş günlerin hatırına bir kaç kez borç istedim, bırak vermeyi seni adres gösterdiler. Mehmet beye git onun gurubunda büyük yatımlar var, sana iş bulur dediler. Bende utana sıkıla sana geldim. Ama yüzüm yoktu. Diyemedim, bu gün eve gidecek dolmuş eve alacak ekmek param olmayıp çaresiz kalana kadar.
- Üzülmeyin dedi Mehmet bey, cebinden cüzdanını çıkardı, cüzdanda bulunan altı yüz elli liranın yüz elli lirasını kendine ayırdı. Çerkezköy, Çiğli, Kepez yol harcırahına mutemet dilekçesi yazıp, bu gün yetişmez hafta başı git vezneden paranı al dedi. Giyim yardımının ödenmesi içinde ayrıca bir dilekçe yazarak mutemet tayin etti. Yıllar evvel yediği bal ve peynirin diyetini ödediği için mutluydu. İçinde bir kuşku vardı Mehmet beyin, ya doruyu söylemiyorduysa. - Sabahattin bey birazdan mesai bitecek beraber çıkalım seni evine bırakırım dedi. - Zahmet olur Mehmet bey teşekkür ederim. Beraberce arabaya bindiler Tuzluçayır’a doğru yol aldılar. Mehmet bey, boş gitmemek için, Abidinpaşa’da fırın ve markete uğrayıp bir şeyler aldı. Dar gece kondu sokaklarından geçerek bir evin önünde durdular. Kapı eşiğine oturmuş fiskos yapan birkaç kadının arasından kalkıp kocasını doğru yürüdü. Misafiri görünce gönülsüzce içeri buyur etti. üçü birden eve girdiler. Ev bir oda bir araydı, mutfağı yoktu arada çarpma masa üzerinde küçük tüp üzerinde alüminyum tencere birkaç çatal kaşık ve sararmış porselen tabak vardı. galiba banyo aranın zeminin de bulunan ızgara altında bulunan pis su giderinden faydalanarak yapılıyordu. Tuvalet giriş kapısının yanında dışarı da fosseptik çukuru üzerinde olduğu etrafa saçtığı kokusundan belliydi. Oda da zemine serilmiş saçakları dökülmüş yıpranmış halı, bir köşesinde giysilerini koydukları bez gergili basit portmanto, geyikli bir battaniye serilmiş, duvara dayalı iki kişilik demir karyola, pencere önünde küçük sehpa üzerinde üzeri havlu ile örtülmüş demlik çaydanlık . Bir çarpı bir yirmilik ahşap pencerenin üst köşelerine çiviye gerilmiş yıpranmış naylon tül perde, hepsi buydu. Çay içmeden bırakmayız dediler, çay bisküvi ikramından sonra Mehmet bey müsaade isteyerek oradan ayrıldı. Yol boyunca arkadaşlarına nefret etti. Nasıl tanıyamamıştı onları. Sabahattin beyin yaptıkları doğrumuydu sanki. Neyse dedi kendi kendine şimdi balla peyniri hazmedebilirim dedi. Evine doğru yol aldı. Mehmet bey Sabahattin beyi, ileri ki günlerde bakanlıkta iş yapan bir yüklenicinin yanında işe başlattı. Uzun süre bir daha görüşmediler. On yıl aradan sonra Mehmet bey, ziyaretine gelen anne ve babasını memleketlerine göndermek için tren garına geldi. tren kalkış anonsu yapılana kadar yanlarında kaldı ellerini öperek vedalaştı. Gar binasından çıkarken karşısında lacivert takımlı, Fötr şapkalı iri yarı şişman bir adam yanında temiz giyimli iki genç delikanlı ile birlikte gar binasına doğru geliyordu, bir an göz göze geldiler. Bu sefer Mehmet bey tanıdı iri yarı şişman adamı. Duruşuyla biraz havalı ve mağrur bir tavır sergiliyordu adam. - Merhaba Sabahattin bey, - Affedersiniz tanıyamadım - Ben Mehmet hani, bakanlıktan - A pardon şimdi tanıdım nasılsınız. - Teşekkür ederim ya siz - Şükür bende iyiyim, - Hayırdır bir yere görev mi var -Yok Sabahattin bey validemle babamı trene bindirdim de -Ya siz yolculuk mu yoksa birini mi bekliyorsunuz Sabahattin bey dedi Mehmet bey. - Biraderim dedi Sabahattin bey, belediyede devam eden birkaç işim var, bu arkadaşlar işlerin kontrolleri Tunç bey, Atıf bey İstanbul’a gidiyoruz, mavi tren gelmek üzere müsaadenizle dedi . Mehmet bey olduğu yerde dondu kaldı. kendini toparlamak için gar binasına geri döndü, ahşap kanepelerden birine oturup perona giren mavi treni seyrederken, lacivert takımlı iri yarı şişman adamın bir daha karşısına çıkmamasını diledi. 011014 mcicek
Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.