"ddddddddddddddddddddddddddddddddddddddd" isimli şiir 20.3.2018 19:06:15 Edebiyatdefteri.com Web Zamanında Edebiyatdefteri.com Sunucularına Yüklenmiş/Güncellenmiştir.
Edebiyatdefteri.com sunucularına yüklenen veya güncellenen şiirler web zaman damgası ile işaretlenir. Web zaman damgası ile işaretlenen şiirleri sertifika zamanında yer alan bilgilere göre doğruluğunu taahhüt eder.
Detaylı Bilgi İçin Tıklayın.
Ey Sevgili Efendim (sav) Bilmem kaç bahar, kaç sonbahar geçti o dırahşan çehreni görmeyeli, o zarafet timsali nur cemalini, o alımlı halini. Kim bilir hangi halet-i ruhiyen ile seni hissetmeyeli. Kaç asır geçti, kim bilir.
Benekli sırtlan gibiyim, vahşilik sarmış ruhumu, katran gecelerdeki sessiz çığlıkların her bir çığlık sesine ram olmuşum sensiz gecen her gecemde. Sessizliğe bürünmüşüm yokluğunun o alev samanı gibi gökleri kaplayan ince, hassas ve tannan sesinde. Kulaklarım çınlıyor bak, acep ne zaman bitecek bu ayrılık, ne zaman son bulacak nemrudun gaddarca hükümranlığı, ne zaman sönecek içimde kendimle baş başa kalmışlığımda yanan Mecusi ateş. Ne zaman.
Bir sabah esintisiydin, öyle der öyle hitap ederdim de; büyük bir tevazu örneği sergileyerekten kör ve dağınık halime, utanmadan, sıkılmadan üfül üfül huzur estirirdin de sıkılganlığını belli etmezdin. Lal kesilen ve anlaşılamayan, lisanı bozuk, hitabeti sönmüş ve yabancılaşmış, kömür karası gönül dilime tercüman olur, söyleyemediklerimi de; ötelerden inen o Hz. Meryem’ in yemek sofrasındaki etrafı Şehid kokusu saran cennetvari inci mercan dizilişler gibi dile getirir, heyecanımı keserdin.
Her bir gün, yeni bir bahar müjdecisi olurdu benim için. Geçmişin izlerini silmeye de gücün yeter, bilirim, öyle ise Ey Sevgili, bir kez daha gelir misin. Taa uzaklardan gelen, gözyaşlarımla ıslanan, dilimde vird-i zeban olan ve isminle müsemma bir hayat yaşayan ve yaşatan aşkın ile ihya eyle şu fakiri, ıssız çöldeki kaktüs bile haline razı iken, sensizlikten kaktüsteki canları yakan ama rahmet nazarıyla vazifesini hakkıyla ifa eden iğne olmaya bile korkan şu garibe bir sesleniversen, Yeniden seslenir misin.
Şu neşeli görünen ama hüzün kokan çehreler, yangın yerine döndü, ne beyaz ne de siyah, beniz sapsarı. Sana yazılan her bir kelamın rengi kendinden kanatlı ama; kolum kanadım kırık şimdi. İ çimde bir yetim ağlarken, o yetim; başını bir kayaya yaslamışken, kaya da ihtizaza gelip nerede Efendim (sav) diye olanca gücü ve hiddetiyle kalbimi sarsarken; neredesin sevgili, yeniden ses verir misin.
Renkler kuşağında cıvıl cıvıl görünen şehir; viran ve metruk, odam cehennem karanlığını andıran bir zifiri sanki. Katre katre kan damlıyor içi boş sine’me. Hani güllük, gülistanlıktı bağıstanım, hani şerha şerha düşerdi her bir yağmur tanesi, hani İrem bağlarını resmederdi gamzelerin, cennete müştak hale getirirdi mahur gözlerin, tesiri hale üzerimde, gitti sakın zannetme.
Nisan ayının kar beyaz günlerinde dünyaya merhaba denilmişti o en derin saf ve temiz halinle. Zemheri soğuk Şubat ayının esintisi, içimde kor halinde uyuyan prensi uyandırmaya gücü yetmişti de, tavus kuşunun rengarenk bitki örtüsünü anımsatan sensizliğe alışkın olmayan gül bahçem, soluduğun o enfes kokun ile kırmızıya çalınmıştı.
Hani nerdesin, ne zaman geleceksin diye sesim kısık gittin gideli. Kolsuz, bacaksız, dilsiz kör sinekleri, İskender diye büyüttüm hülyalarımda, her gelen kafileye seni sordum görme aşkıyla. Şimdi, benim kolum ve kanadım kırık. Bakışlarım buğulu ama yağmur yağdırır bu buğulu halim bütün aşıklara. Hangi şehri feth etsem, yine bir şeyler eksik kalıyor bende. Muhteşem bir asır denilse de asrımıza, yokluğun ne de çabuk hissettirildi akan bütün kan damarlarımda.
Oluk oluk seni soluklarken, caddeler yol verir ayaklarını benimle bastığın o kaldırım taşlarının kum tanelerinden. Ne şiirler tam, ne de kalem. Kalem şiire hasret, şiir gül cemaline. Benim Bahar ne zaman dersen, hiç Baharı yaşamadım ki. Tam sazın bam teline dokunduğum anda, bir karanlık şer odağı çıkageldi bozdu son anda. Nasıl dayansın ki bu yürek, nasıl yaşasın bu fakir… Dilemmayım kapında, bir gedayım kapının eşiğinde. Sürme sürdüğün kapının tokmağına vuruyorum an be an, ama nafile… Bakışlarım ise, bulunduğun şehirde.
Aziz bildim senin tahtını, kıskandım benden ayrı geçen bütün zamanını. Ama yandım Efendim (sav) namının olmadığı her bir sokağı. Kelam burada son buldu, hüzün bürüdü dört bir yanımı. Ama isminle baki şu fakirin kalbi. Kalp sende emanetse şayet, iyi bak emanete. Sakın kalbime; halel getirme….. Esenlikle…
Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.