Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. LA ROCHEFAUCAULD
Paylaş
"Leyla'ya Veda" isimli şiir 22.3.2017 16:25:05 Edebiyatdefteri.com Web Zamanında Edebiyatdefteri.com Sunucularına Yüklenmiş/Güncellenmiştir.
Edebiyatdefteri.com sunucularına yüklenen veya güncellenen şiirler web zaman damgası ile işaretlenir. Web zaman damgası ile işaretlenen şiirleri sertifika zamanında yer alan bilgilere göre doğruluğunu taahhüt eder.
Detaylı Bilgi İçin Tıklayın.
sanki ölüm dinliyormuş gibi geometrik doğruları kıskandıracak bir açıyla yukarı kalkmasın tek kaşın susuşmamız gereken başka şeyler var başka türlü bir siyahı süzelim gözlerinden duymadığın dillerde papatya eskizi şiirlerim son yaprak müspet kopsun diye falı açanın parmakları doğranır susuşmamız gereken başka şeyler var bembeyaz bir ay düşürelim müş'aşa teninden
evreni susturalım yörüngenin karnına bıçak gibi saplansın sessizlik. biz susalım güneşi öreyim sarıyan saçlarına çok sıcak bir öğlen ellerinde misafir ellerimi tut biz susalım kelimeler jilet gibi dönsün söylencelerin kursağında afrikalı bir çocuk kadar aç ölsün gözlerimiz çenelerini ekvatorla bağlayalım
bir şair tanırdım -ismi lazım değil- siyahi bir afetin dolgun dudaklarını öpmeyi sayfalarca anlatmaya muktedir... falanca zaman ona senden bahsettim dili bükülmüştü ağzında eksilmişti hasbihalden birkaç desibel kadim bir sessizlik tutuklarken yarıgeceyi bir sokak lambasının omuzlarından inen sütyen askısıydı ışık istese düşürebilirdi eşgalini bütün şiirlerine istesem kırabilirdim burnunu vedat'ın sırf bunu istedi diye çünkü senin dudakların henüz yatmadığım çok yorgun bir akşam saçların mukaddes bir nota güruhu yazgısına türkü olmak saplanan
en güzel cenazemi yumunca gözlerine bu hüzün omurgasını kırar fal çiçeklerinin ben ilkbahara taziye düğümlerim sen siyah çelenkler bırakırsın hatırasına başı da sağolur muhakkak ezilmiş dileklerden tanırsın her birini eğip başımızı usulca sığarız selamına, gideriz gitmeyi niteleyen bir küfür gibi gideriz erilmeyen murada, çıkılmayan kerevete... başrol olmadan sonu yavan masalına ümidin
bağışla lütfen, seni anmasam çok kalabalık şeyler düşünüyorum vasily zaytsev'in üşümüş avurtları vızıldayan mermiler, vurulan nazi subayları... fena halde ikinci cihan harbi başım ne kadar güzel sevişirse bir rus kızı o kadar güzel çocukları mı olurdu almanların ya da ben aramıza devrimci bir çağ bıraksam o bolşevik renklere dolaşır mıydı saçların? stalin bunları biliyor olabilir miydi... -bilmiyorum seni anmasam, mihver sancıları kasıklarında avrupanın sırf polonya düşmesin diye seni seviyorum
çok eskiden bir kadın düşlerdim sana korkunç benzerdi kalem eteği ve kemik gözlükleriyle o kadın tuhaf şekilde edebiyat öğretmeni... fevkalade güzeldi kendini sicilya kıyılarına vuran bezgin bir adriyatik dalgası kadar ötenazi ışıkları garbı delen bir italyan akşamına benzerdi gülünce ağlar diye korkardım ağlardı kadın
gülsün diye dante'nin inferno'su tutuşurdu kulağına cehennemi sevdiğini ellerinden bilirdim yanağında bir iltifatın uçuk pembesi hafif mahçup bakışları pisa kadar italik sivri topukları yere batardı uzun frapan bacakları fena halde rönesans ve yakardı sistina şapelinde yaslanıp göğsüme öpse dudaklarımı öpmese umursamazdım, uyanışı bilirdim uyanış bir uçurum dipsiz ağrılar gibi rüyaların karnında rüyalar çok kırılgan şeylerdi
uyuyor değilsen gel bütün dünyanın sesini kısalım benim adım düşbaz incecik hayallerim var, incecik iplerim ninniler düşürürüm gecenin sırrına ve sabaha kadar uyumam neresinden tutsan kırılırsın beni anla demiyorum, uyuma yeter dudaklarım gölge eder dudaklarına yüz yıl uyursun sevilebilir değilim sustuğun her sese korkak sesim umudun bileklerine ustura merakı düşürüyorum hayli cazip ölümler var; ağır bir kırmızıyı bembeyaz anlatan hazin intihar senaryoları...
susma artık dudaklarında mühür, aşktır müşahhas insan sevmese bu denli susmaz üç adım yukarı gittim, bir adım solu ölçtüm dokuz tane tahtam vardı derince bir çukura bir çocuğu gömdüm çok sigara içmekten bayrak yapıp perdelerimi sarıya indirdim bil bakalım; herkes görür kimse anlamaz tanrı işitir de, kul duymaz -matemdir. insan sevmese böylesini tutmaz gözyaşım sekaret, tesellisi mukadderat mimiklerimi tahrip ediyor o yoğun ve ıslak taarruz yine de ağlamıyorum çehremden riyakar bir iskelet yok her repliğim ölümle muvazaalı
tevazu sahibi değilim başka bir yalancı tanımadım ağlamaklığını tebessümle sınayan ne zaman gülsem üstüne geldin cennetin trabzanlarından aşağı sarkan meraklı bir melek gibiydin sevgilim, miracı kalbimin; senin güldüğün vahiydir eskisi gibi gülüyor değilim bu kitaba farklı bir ayet indir toprağın altında hala diri bedenler duyuyorum yeteri kadar ölmemiş kimisi ederi kadar gömdüğüme takılıyor usum eskisi gibi gülüyor değilim
ağlak değil belki ama sarsak uzun yürüyüşlerimi güç bela taşıyan sokaklar beni tanımamış gibiler -sakallarımdan olacak... vefa köprüsünün altında durup soluklanıyorum -dudaklarımın hira mağarasıdır burada, arabanın koltuğuna yatırıp seni, öptüğümü hatırlıyorum sen yoksun diye parka giyiyorum soğuk değil belki ama soğuyacak hava muhalefetiyle ilgisiz bu dediğim yalnızca içim..
yıkmam gereken duvarlar var evinin duvarları- kudüs'ün ağlayanları tuz sızıntıları, minvali çarpık dualar yontar birileri taş oluklarından eski ahitin- gökte yıldız avlar dilek perileri gözlerimi yumarım o düşte, veda anıları mütekeddir en uzun gecenin tükenen karanlığı güneşin havarisidir şark telaşıdır sisli gözlerinin şavkı vurur yüzüme rüya biter gözlerin aslında birer düş tecavüzcüsüdür
Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.