Benden Kuşlara, Kuşlardan Sana
Kuşlar, ah kuşlar
Kimi ak, kimi kara Kimi yeşil, kimi sarı Yükselince bir kuş konduğu yerden Bazen yitip gidenler Bazen de sevdaya düşenler gelir aklıma… Misal; bir kuş Rüzgârı okşarcasına çırpınca kanatlarını Veya süzülürken semada yerçekimine inat Olmayacak şeyler düşer gönül ufkuma Ve en çok da sen... Bazen münferit, bazen topluca Bir posta katarı gibi Sılaya giden kuşlar, Kanattan zarflarında Ne büyük sevdalar var. Ne hayaller, ne umutlar yüklemişler Küçücük gövdelerine… Görüyorum Ve gün oluyor, Ben de selam söylüyorum sana Sahi, o selamlarımı alıyor musun? Sen de duyuyor musun kuşların sesini? O kuşlar ki, O kuşlar ki kanatlarında Allah yazar Konmuşlardır bir minareye Ezan sesiyle doğrulup uçarlar Ve her zerreleri tesbih eder İrademin üstündeki kanadı… Üsküdar’da bir martı Simitle doyururken karnını Veyahut Çankaya’da Kalabalıktan ürkerken bir güvercin Aynı anda Erciyes’ten Toroslara Uzanır bir keklik. Ve ben hep aynı sesi duyarım O yanık türküde olduğu gibi Gözlerimle dalarım Dipsiz okyanuslara Biliyor musun? Çoğu kez imrenirim onlara Bizi ayıran tüm yollar bizim için Şöyle bir düşün; Yol ve ayak, kanat ve sema Hangi gurbet ayırır seven kuşları? Oysa biz, biz ki kanatsız esirler Mecburuz! Mecburuz hasret çekmeye… Ve beni kanatsız yaratana yemin olsun ki Kuş olmak isterdim, küçücük bir kuş Bilmekten ve düşünmekten uzak Sadece uçmak isterdim. Yarıp gökkubbeyi ortadan ikiye, sana uçmak… Sana uçmak isterdim… |