BARIŞ ELÇİSİ GÜVERCİNDiyarbakır’ın orta yerinde, Hortum yaratıldı bir yiğit için, Vuruldu gerçeğin cesur sesi, Ensesinden vuruldu kahpece, Barış elçisi kınalı güvercin… Söz üşüdü Dicle dondu Bu acı bıçak gibi ayaz Diyarbakır, Dört Ayaklı Minare ağlar zeytin dalına, Bazalt taşı feryat eder yiğit kanına, Zulüm adaleti hep görür hakir… Acılara tanıklığın tüm ağırlığı, Nakışlanmıştı esmer yüzünde, Dünya oynasa da körlüğü sağırlığı, Faili meçhuller işlenirken arka arkaya, Korku yoktu zincir yoktu hiçbir sözünde… Süs değildi sırtında adalet cübbesi, Yapışmıştı yakasına kanlı ellerin, Yiğit görüyordu hüzünlü gök kubbesi, Cesarete şaşıyordu ağır puslu havalar, Hesabını soruyordu kanlı dağların bellerin… Zühre olmuştu mert Tahir’e barış, Haykırıyordu gece gündüz, İnsanlık onurunun yılmaz bekçisi, Geziyordu acılı coğrafyada karış karış, Kınalı güvercin barış elçisi… “Baba gitme” çığlığı yankılandı gökyüzünde, Magma kabardı Karacadağ’ın göbeğinde, Karalar bağladı barışseverler yeryüzünde, Bulutlar ağladı acılı yüreklerle sessiz sessiz, Fırtına öncesi kadim topraklar kaldı nefessiz… Bu zulüm bu vahşet elbet biter bir gün, Güvercinlerin anıtı yükselir arşa, Barış günü kurulur büyük düğün, Halay çeker horon teper kaşıklar vurulur, Yerin dibine girer tapanlar savaşa… |
Kutlarım
Yüreğinin sesi daim olsun