Hayriş
Sordu kendisine ben Kimim, Neyim?
Gezdi boynu bükük iş var mı Beyim? Kaybetti ümidi, nasıl söyleyim? Kendini günlerce yordu Hayrişim Köşe, bucak; işsiz, güçsüz dolaştı. Olmadık yerlere derde, bulaştı. Bir sille yedi ki; feleği şaştı. Sahipsiz çaresiz hordu Hayrişim Gördü memlekette, herkes duygusuz. Umarsız insanlar; haksız, kaygısız. Oysa karnı açtı, hem de uykusuz. Karnını bastırıp, burdu Hayrişim Sefalet; ocağı, barkı yakmıştı. Namına, Serseri Hayriş takmıştı. Gurbete çıkarken aç bırakmıştı. Düşledi evini, yurdu Hayrişim Doluya konmadı, boşa konmadı. Kuruya özendi, yaşa konmadı. Düğünde, davette başa konmadı. Tek hayali; ekmek, lordu Hayrişin İtildi, kakıldı fakirsin diye. Sevmişti bir zaman hem ölesiye. Kaptırdı onu da karşıki köye. Volkandı, yüreği kordu Hayrişin Bir zamanlar engelleri aşandı. Şimdi kursak derdi için kuşandı. Dermansız bedenden seller boşandı. Ter değil döktüğü, nurdu Hayrişin Şans yıldızı sönük, burçları patlak. Mevla yoluna kor, her işi mutlak. Bugünü sefalet, yarını muğlâk. Böylesi yaşamak zordu Hayrişin Hasta çocuğuna ilaç almıştı. Hala sarf etmeye para kalmıştı. Silkindi uyandı fena dalmıştı. Parklarda hayaller kurdu Hayrişim Anlamadı kimdir bu zulme maşa? Nimet vermiyor mu kula Hak hâşâ! Asil aç geziyor, vekil Bey, Paşa Meclisin önünde, durdu Hayrişim Ah, aheste çıkar; şimşekle iner. Hayriş senin bahtın, gün gelir döner. Kul hakkı ateştir, sakınmak hüner. Halini Rahman’a sordu Hayrişim Mazlumun feryadı, duyulmaz seste. Gezer enginleri, sessiz aheste. Ozan Hadi’m her aldığı nefeste. Böğrüne yumruğu vurdu Hayrişim |