Kadiriye
Henüz on üç yaşındaydı omuzlarını duvara yaslayıp, Anne Baba özlemi duyarken Kadiriye.
Talihsizlik içinde talihsizlik vurmuştu o cılız bacaklarını, saçlarını Kadiriye’nin. Analık elinde ezim ezim ezilmiş burukluklar içinde… Bir havadisle ilkindi parlayan üzüm karası gözleri Kadiriye’nin. Çocuk yaşta evlendirilecekti yaşıtları gibi, Koşmaktan eğlenmekten mahrum bedeni illaki kirletilecekti. Henüz on dördün de yeni basmıştı allı duvaklar içinde bir ırgata gelin giderken Kadiriye, Tarif edilemez korkular içinde erim eriyen tir tir titreyen Kadiriye. On beş demeden birinci çocuğunu doğurdu gençliğinin ilkbaharında Kadiriye, Kara bir kâbus gibi çökmüştü evlilik Kadiriye’nin alın yazısına; ta o günden toprağa gömmüştü Kadiriye hevesini hayallerini… On dokuzun da tam beş çocuk. Kadiriye’nin yokluklarla dolu evinde. Kabullenemiyordu; hep söylendi durdu bu beş çocuk kimin. Derken yoksulluğa sefalete gömülü hayatı kabullenemeyen Kadiriye; bir başkasında aradı kaybettiği sevgiyi mutluluğu. Sığındığı o limanda çökmüştü üç çocuktan sonra Kadiriye’nin başına hiç kimse ama hiç kimse bakmıyordu gözyaşlarına. Büyümüş olan evlatları da hayırsız çıkmıştı yine sahipsiz kalmıştı Kadiriye. Babası yaşında bir adamda telesli arar olmuştu Kadiriye. Tarlasında ırgat oldu, evinde hamal çocuklarına ekmek veren bu adama. Ama yaranamadı kıskançlıktan gözü dönen insanlığı sönen adamdan Kadiriye teşekkürü bir bıçak darbesi olarak aldı. Hayalleri sis perdeleri ile kapanan Kadiriye sustu yumdu gözlerini. Sitem doluydu artık hayata zaten pek seveni de yoktu boş Hastane koridorların da. Suçu hep ona attılar Kadiriye sustu hem de aylarca. Üç beş kuruşla serbest bıraktılar ihtiyarı. İnsanın değeri ancak bu kadardı hele birde mağdur kadınsa. Kadiriye konuşmadı sadece sustu bu düzeni dümeni çevirenlere inat. Bir sabah kapattı gözlerini Kadiriye açmamak üzere kaypaklara boyun eğmeden dimdik onuruyla Mevlası’na kavuştu Kadiriye |