Vicdanım, ah vicdanım!
Vicdanım, ah vicdanım! Sızladın da ne oldu?
Adaletin yolunu gözledin de ne oldu? Dava umutlarını nazladın da ne oldu? Kıytırıklar kuşattı emanetin başını, Sen de boşa tükettin kırk senelik yaşını. Şayet sızlamasaydın ağrıtmazdın serimi, Ve dağlamaz sinemi, yakmazdın ciğerimi, Ve dahi düşürmezdin dünyalık değerimi, El alem bu sayede yürütürken işini, Sen de boşa tükettin kırk senelik yaşını. Şöyle bir bak etrafa! Nerde hayâ, nerde ar? “Ar eden kâr edemez” sözü değil mi şiar? Acıdığın toplumun sana ne faydası var? Kuzu senden yeğ tuttu kurt denen gardaşını, Sen de boşa tükettin kırk senelik yaşını. Melalden anlamayan nesle oldun aşina, Dar-u dehre düşende kaldın yalnız başına, Sen kırk parça olurken adalet telaşına, Kudret eğdi başları, bitirdi uğraşını, Sen de boşa tükettin kırk senelik yaşını. Kudret deyip de geçme! Güç ola, beri gele! Senden başka kuvvete direnen kim de hele! Bu sözüm tahakkuku direnişin bedele! Herkes vezir yetirdi ipsizi, ayyaşını, Sen de boşa tükettin kırk senelik yaşını. Ey vicdan sana değil, sensiz olana sözüm, Halden anlamayana hal açma iki gözüm, Yanarsan Çakır’a yan, gayrısına ne lüzum! Mazlum zalimden aldı ihanet maaşını, Sen de boşa tükettin kırk senelik yaşını. |