KIYILMASIN CANLARA
Ahmet daha yirmi yaşında
Nöbet tutuyor dağlar başında. Komutan emrediyor, Ahmet atılıyor ileri Görevine aşık belli. Harfi harfine yerine getiriyor söylenenleri. Az evvel telefonda konuştu anası ile Yarinin yollara bakarmış gözleri. Yüreğine hafiften bir keder yüklendi İstirahat zamanı ya… Bir köşeye çekildi. Tek tek sevdiklerini, Köyünün yeşilliklerini, Bütün özlemini çektiklerini düşündü. Bir şarkı dolandı hafiften diline ‘’Dağlar dağlar yol ver geçem’’ Ahmet! sesiyle irkildi birden Nöbet zamanı gelmişti Toparlanıp gitmeliydi hemen. Ahmet daha yirmi yaşında Nöbet tutuyor dağlar başında, Günden diline doladığı şarkı hala aklında. Yarım saat sonra bitecek nöbeti Arkadaşlarına devredecek görevi. Gecenin sessizliği bozuldu birden Tam göğsünde bir acı Ah! bile diyemedi. Hafiften sendeledi, Sinesine giren ikinci kurşunu bile hissetmedi, Körpe bir fidan gibi yere devrildi. O da körpecik bir fidan değil mi? Ahmet daha yirmi yaşında Vuruldu nöbet tutarken dağlar başında. Haber ulaştırıldı yoluna bakanlara. Nasıl dayansın ana yüreği Yiğit yavrusunun yokluğuna. Sustu, sustu, sustu yürekler Anlamsız artık söylenen sözler. Bu ne ilk ne de son değil Torağa verildi, veriliyor Ahmet gibi nice yiğitler. Hepimize yetmez mi? Şu üç günlük dünya Dinsin artık bu öfke Kıyılmasın canlara. E. YAVUZ |