SON-THE END.!
Şairim ben.
Yeni doğmuş bebeğin gıdısı gibidir Bembeyaz düşlerim. Süt kokusunda Bir kaç mısra, İmgelerle bezenmiş Bir kaç da uyak Hep maviye boyandığım. Yeri gelmişken bu günlerde Dur hele; Önce Taşı gediğine bir koy/ak.! Sen’ki, Bir "baş çalan"sın. Hayata ve insanlığa fayda değil Yalnızca acı ve ölüm saçarsın! Oysa ki Dünya ve medeniyet yedi renk Rengarenk Renk-ahenk! Çünkü biz Halk’ız! İnsanlık tarihi boyunca hep vardık, Varız! Ölüm dediğin ne ki; Ömrün koridorunda hep o meçhul basamak. Hep son ayrılık senfonisidir kalemimde, Aşk ve yaşamak’sa su gibidir gönlümde. Katığım ve azığım gibi vefam’la beraber Ölüm de hiç eksilmedi ki Heybemde. Bir de, Asılan, Yakılan Ve kahpece vurulup düşen, ölümsüzleşen Direngen ve onurlu her isimde Her dem’de Pir Sultan da Bedrettin de Börklüce’sinde Ve nice, nicesinde Ölmez bir ağaç gibi yeniden betimlenir bende Çiçeğe durur toprağım tohumum. Binlerce çiçek yeşerir gülan’ım da, Yiğit kızlarım Binlerce oğulum. Bir türlü anlamaz devletlû cellat Binlerce bedeni öldürür ezersin de; Bir fikri hiç bir tabuta sığdıramazsın. Sen Bu çağda Bu yapıyla ne daim Ne de kaim olamazsın. Yalnız ve yalnızca Zalim olursun zalim.! Zaman, Hep geniş bir sabırla içirir Çeliğe suyunu Başına yıkılınca saltanatın sarayın Anlarsın elbet, sen de anlarsın Bu devrimci ve kadim Halkın Ağulardan süzülmüş Sabırla damıtılmış Baldan tatlı öfkesini Huyunu Suyunu.. İşte tam o an hatırlayacaksın İhtirasın, kindarlığın ve açgözlülüğün Tad vermeyecek Tatlandıramayacak artık Yılan dilinin pasını. Aktırdığın gözyaşlarının tuzu Nafile bir pişmanlıkla yakacak, yakacak Yakacak kara vicdanın’ın boşluğunu Anlayacak Anlayacaksın elbet Padişah falan değil; Para’nın, Kendi hırsının Ve hastalıklı ruhunun Eli kanlı piyonu olduğunu. Yani; Binlerce mazlumun kanıyla ve canıyla Deriiin mi derin Ve kendin kazdın Tarihin çöplüğündeki Karanlık kuyunu.... 02/03:08:2015 |