BU ŞEHR-İ İSTANBUL - 5-
Ne demişti,üstad-ı azam şair,
"Seni sevmek,bir ömre değer" Ne kadar da efsunluymuş, Bir güzelmiş,ömre bedelmiş, O zamanlarda,şehr-i İstanbul,meğer. O,Cennet boğazın boynunda, Firuzeden,elmaslı gerdanlığı kolyesi, Gelen geçeni temaşa eder, Selamlar,el sallar,kız kulesi. Şimdilerde,Kiremit rengini giymiş sırtına ! Bülbüllerin,hiç duyulmuyor sesi, Aşiyan,Çamlıca ve Kuzguncuk tepesi. Düşmüş sırtlarından, Boğazın rengini kıskandıran, O,zümrüt gibi yemyeşil, Abadi,İpek elbisesi ! İstanbul’u seyrediyorum, Boğaz da,asma köprüden. Keyfi kaçmış güzel boğazın, O da,soyunmuş doğasının, Koynundaki,yeşil renkten. Bizar olmuş,kalabalıklardan, Gürültüden,trafikten. Hüzünlü sıkıntılar basmış, Sessiz sakin yalıları. Yok olup gitmiş,yalıların o, İnce,Nazik,naif, İstanbul efendisi,insanları. İstanbul’u seyrediyorum,Sultan Ahmet’ten, Eski adı,At Meydanından. Yok edilmiş eski,o asırlık Çınarlar, Öksüz kalmış gibi Güvercinler,meydanlar. Şaşkın bakakalmış,Minareler, Sanki gölgeleri,biçareler. Tükettik günümüzde,İstanbul’u ve güzelliklerini. Yine de sunar,altın tepside,kalan geridekilerni. Sevenlerine,yine de bağrından çıkarır sunar, Dillere destan güzelliklerini, Bu şehr-i İstanbul. İşte yine,şair-i azamdan, Bu kent için beslediği, En deruni Aşk-ı sevdadan. "Sende yaşar en güzel rüyayı, yaşayan" Ben de,çıktım şimdi, İstanbul’u seyrediyorum, Kalabalıklar arasında,"Pera"dan. Ne yerlisi kalmış,ne de Levanten’i, İstilaya uğramış sanki,şehrin her yeri. İstiklal caddesinde,şimdi, Lumpen’lerdir,yalnızca dolanan. Bu şehre verdi en büyük zararı, Muktedirler düşünmeden,işlediler yanlışı. Götürmediler,Anadolu’ma işi aşı, İki dilim ekmek uğruna düştü yollara, Anadolu’dan geldi,göçtü her kişi. Şimdi,dışı seni yakar bu şehrin, İçi de,artık beni. İstanbul’u seyrediyorum Taksim meydanından. Bu kadar mı soğuk ve ruhsuz hale sokulur bu meydan. Hiç eser yok,o onurlu alandan. Buldum kendimi içinde bir an,uğradım, Taksim gezi parkına. İnsanlar,boynuna vurulacak zincirleri, Burada anlayıp,vardı farkına. Gençlik burada soktu çomağı, Onursuzca güdülmenin çarkına. İstanbul’u seyrediyorum,Piyer Loti kahvesinden. Hiç eser yok, zevkle seyrinden, "Altın boynuz" Haliç’in güzelliklerinden. Göz zevkim yara aldı üstündeki, Ucube benzeri,güya asma köprüden. İstanbul’u seyrediyorum,eski fotoğraflarda, Şairin yazdığı dizelerde,satırlarda. "Nice ışıltılı,parlak şehirler vardır dünyada" Ama böylesi gelmemiştir,gelmeyecek, Asla bir daha. Gözlerim nemleniyor,dalıp gidiyorum hatıralara, Baktıkça albümlerde,tek tek eski fotoğraflara, Bu şehr-i İstanbul’a. İstanbul’u seyrediyorum, Saray burnu,Üsküdar,Sarıyer sahilinden, Kuzguncuk,Aşiyan,Çamlıca,Emirgan tepelerinden, Artık gözlerim kapalı ! Zihnimin albümlerinden, O eski,güzel resimlerinden. Bilmiyorum,bundan öte ne yapmalı ? kainatın göz bebeği bu şehri, Eski anıların hayallerinde,Eski güzellikleriyle, İç burkulu hüzünlerle,ebed-en yaşatmalı, Bu kadim,Şehr-i İstanbul’u... -SON- Tuğal KÖSEMEN-16.06.2015 |
Şiir gönül bağını kuvvetlendiren sevgi saygı ile beslenmiş…
Çok çok Beğendim…
…………………. Saygı ve Selamlar…