BU ŞEHR-İ İSTANBUL-4-
Bir İstanbul sevdalısı,
İstanbul şair-i azamı, Üstat,Yahya Kemal Beyatlı, Nakşetmiş şiirlerine, İstanbul’un her köşe başını, Sokağını,toprağını,taşını. Adeta,resmetmiş,eşsiz güzelliklerini, Cihan Sultanı,bu şehri şiirlerinde. Oysa,o güzellikler,şimdi kaldı, Eski albümlerdeki,eski Siyah beyaz resimlerinde, Bir de,zihnimin albümlerinde, o,eski tasvirlerinde. Dediği gibi bir şiirinde, Şimdi bakıyorum İstanbul’a, Yeşili kalmamış tepelerinde. Yok artık,bıraktığın o güzel İstanbul. Hadi gel de,sen şimdi üstat, Bıraktığın,o şehr-i İstanbul, Ayni güzelliklerde mi ? ara da bul. Ne adına,binlerce şiirler yazılan, Ne güzelliklerine,aşk’i şarkılar düzülen, İstanbul ... o,değil artık,şehr-i İstanbul. Şimdi seyrediyorum İstanbul’u, Ben de yedi tepeden. Hiç eser kalmamış o, Eski güzelliklerinden. Ne tepelerden,ne de yeşilden. Bütün o,zümrüt gibi yeşil tepeler, Taş kesmiş,beton kesmiş,çelik ve demirden. Gayrı reşit bir genç kız gibi, Tasalluta uğratıldı yıllarca, Muktedirler ve hempaları elinden. Fütursuzca,hep geçildi ırzına, Hem toprağına,yaprağına,yeşile. Ataların mirasına, Geçmişine,tarihine taşına. Kazma vurup,umursayıp aldırmadan, Tarihinin derininden akıp gelen, Kadim,kırgın incecikten gözlerinin yaşına. Yer yüzünde,kutsiyetin menzili, Bir kaç,kutlu şehirlerden birisi, Üç büyük dinin,kutsal emanetleri, Bağrında saklıdır,bu şehr-i İstanbul’un. Farkında mıyız acep ? onlardaki, Kadim kutsiyetleri. Bir çağın bitişi, Ve yeni bir başlangıcının işareti, Ayasofya’dır sırrın anahtarının sembolü,işareti. İlahi bir planın, Dört parçasından biri, Bu şehr-i İstanbul; Mekke,Medine ve Kudüs gerisi. Gerçeklerin ortaya çıkacağı, Gök yüzü ve yer yüzünün kucaklaşacağı, Açılacak kıyamet kapılarından birisi, Biliniyor,şehr-i İstanbul kapısı olacağı, Mistik ve Batıni kitaplarda vardır bilgisi. Hem de ne demişti; Alemlerin sevgilisi,Hz.Muhammet. "Ne kutlu bir ordudur,onu İslama armağan edecek" "Ne kutlu bir kumandandır,İstanbul’u,fethedecek" Ve çıktı ortaya o büyük Fatih ki, Adı,Hanlar Hanı,Cihan sultanı, Fatih Sultan Han,Mehmet. On beşinci yüz yılda, Fatih Sultan Mehmet Han’a, Nasip oldu,kadim kentin fetih’i. Yirmi birinci yüzyılda, Betoniyerler oldu, Bu şehr-i İstanbul’un,ruhsuz fatihi ! Şimdi seyrediyorum İstanbul’u, Tarihi Galata kulesinden. Gökdelenler çevrelemiş etrafı, Sanki öksüz bir çocuk gibi, Gün görmüş,asırlara göğüs germiş, Yüzü asık ve mahzun,tarihi,bu kule. Sanki ağlar gibi,içindeki kederlerden, Kısa kalmış boyu,etraftaki o,heyula kulelerden ! Yine de bir başkadır, İstanbul’un ondan seyri. Bin keyfi feda ederim, Kulenin verdiği,seyr-i zevki. Zevkine payan olmaz, Hiç biri,bilinsin ki. Kuzeyinde,hırçın sevdalı Karadeniz, Güneyinde,masum meftun, Marmara bir iç deniz. Vuruyorlar kendilerinini sahillerine, "Sen aşk’sın,sen sevdasın" diyerek, Çırpınarak,delicesine ! Sen,şehr-i İstanbul diye diye ! Sevdalı karadenizin göz yaşlarını, Getiriyor bağrına,seyrine doyum olmaz, Dünya da,bir eşi yok,o nazlı,efsunlu boğaz. Bir yasak aşkı yaşıyorlar, Sanki,her ikisi. Birisi,boğazın mavisiyle evli,Kız kulesi. Diğeri,şehrin geçmişiyle nikahlı, Tarihi Galata kulesi. Her gece,yıldızlarla gönderiyor mesajını, "Ben seni,asırlardır seviyorum" diye,Galata kulesi. Ona mehtapta gönderiyor, Işıltılı yakamozları hediye, "Ben seni seviyorum,ezelden ebede"diye, Kız kulesi. Bu sevdaya asırlardır,şahit yıldızlar, Ve asırlardır Ay,gözcülük ediyor ! Belki bir gün vuslata ererler diye ! Nice efsunlu güzellikte efsaneler vardır, Nice,saygın destansı aşklar,sevdalar Bu şehr-i İstanbul’da ... .............../..Devam edecek... Tuğal KÖSEMEN-10.06.2015 |
Çok çok Beğendim…
…………………. Saygı ve Selamlar…