kankahep bir yerler var bu aralarda, arada yarattıklarımız. görmediğin renkler, duymadığın sesler, bunlarla mücadele içerisindeyiz. sağır olan ağaçlar okuyor beynimde, beni affetmeye hiç bir nesnede güç yok, gerek de yok. baya bakışlarından kan alan yaprakların sesini duymak zordu, hele sesinin sesini duymak daha zor. ellerinin rüzgarından çıkan arbedenin aynasında uyuyoruz, ve 365 günde bir günlük yaşamda üşümeyeyim diye bugün kağan’ın yüzünde mont arıyordum, ama üşümüyorum. uğur böceğinden dokunmuş pijamadan asıldım askıya, kanka şiir okurken. sinem seni bekliyor dedi birisi. biliyormusun bahar gelmiş buralara diyorlar ama hicranı seviyoruz biz. burası hürriyetin sonu ise eğer geriye heç bir şey kalmamış demek. dün karşı apartmandaki ihtiyar kadın geriye kalan karanfil tohumlarını donmuş bahçemize bırakırken anladım. neyse hürriyetin sonunda dara çekiliyoruz ve özgürlükten heç bir haber yok. yerin boş, sen gidenden beri suyla sevişiyoruz, alevle öpüşüyoruz. aslında yerin boşu boş da sayılmaz. yerine bir kafes çalmışık güneşten, kuşsuz aynalı bir kafes. aslında buna da gerek yoktu, korkaklar var iken heç bir şeye gerek yok... hatırına akşam saat sıfırda aynasını ikiye böldük bir parçasına gerçek diğer parçasına yanlış ad verdik şimdi iki parçasının öpüşen dudaklarında dans ediyoruz akrebi bile huzur içerisinde ölebileceği bir yere bırakmak istiyoruz dostlar varken heç bir şeye gerek yok senden kalan üç kartpostalın ikisine dalıyoruz zamansız mekansız üşüyoruz ve düşüyoruz kanka |