İstanbul Kepenklerini İndiriyor Mühür S. 58, 1915İstanbul kepenklerini indiriyor kör noktasında yaşamın gidiyorum bir türkü tutturmuş bir yanıtsız beklenti ya hep ya hiç gibi korkularım, dışarıda bir telaş insan ağzından yapılmış sözlüksüz bir telaş gençlik diyorum, İstanbul diyorum yatakta bir hasta kadın, yaşlı yaşının helal sütü gibi yaşlı hem diyorum, hem demiyorum anın içinde uzun bir fısıltı doğumla ölüm birbirine geçiyor iki zıt kardeş huysuz bir ihtiyar oluyorum gölgem kadar uzayıp kısalıyor soluklarım neyin kefareti İstanbul, ya Üsküdar uzak bir boşluk saniyeler arası iki kere iki bir diyorum iki kere temellerin altında kör noktasına dönüyorum göğün tekrarı olmayan o ana dışarıda telaş, suni teneffüs… kepenklerini açıyor çarşı esnafı kepenklerini elinde bir çakar almaz İstanbul’un ya yaşam ya ben diyor koyunla kurdun pazarlığı Boğaz‘ın iki yakasında sessizlik o büyük gürültünün içindeki sessizlik yalılar teğet geçiyor sulardan yüzde onluk azınlık eteklerini topluyor İstanbul İstanbul olalı böyle pilili etek görmemiş (şimdi uzun etek moda) yüzde doksanı zaten görmemiş, görse bile söylememiş makul sebep sayıldığından söylememiş kalkışma diye söylememiş Taksim‘deki ayak izleri var hâlâ korkularda tınısı tarihte yerini almış değiştiremez diyor içimdeki sıcaklık ucunda barış çiçekleri tüm çocukluğumun sokakları yüksek yüksek beton tepeler, zirve yapmış Tanrı’ya bilmem kaçıncı katında paranın, ne hoş buluşma İstanbul sokakları pislik götürüyormuş olsun pisliğe biat kültürü oldukça daha çok bok götürür sokakları doğaya inat can damarlarımız koparılıyor koparılmamış hangi değerlerimiz varsa koparılıyor yoksa da koparılıyor uyduruk bir düşman yaratılıp koparılıyor sevgilim diyorum yüzüğümüz umudumuzdur diyorum geleceğe olan umudumuz… İstanbul ağırdan kalkan bir gemi gibi kepenklerini kendi içine indiriyor |