VAZGEÇ/MEM UNUT/MAM SEN / İ UNUT/AMAM
Öznesi olunca ıslak gözlerimin, gece
sana dair bir makber sessizliğindedir "Sen" denilen hece ve her gece her gece beni gam’ın en dipsiz kuytusuna gömerek. Pusula gibi seni göstererek, naif bir pişmanlığa çömelerek gecenin en siyahıyla örtüyorum herşeyimi, ama her şeyimi. Sevgimi acılarımı sevinçlerimi seslerimi ve hatta sessizliğimi !. Bu saatlerde sükût’u içmiştir ya, artık "mey" diye, gözlerim ve gönlüm öldüm öldüm sessiz gece "dem"imdir yine "sen" der içim susarım susar sus sus/ar/ım ! Sessizliğin, sağırlaştırıcı seslerinden önce, sesler’le ne kadar da güzeldi oysa ışıl ışıl parlayan yeşil gözbebeklerinde haykırırcasına sevgi seline o mavi okyanuslara gömülüp " Seni seviyorum " diyebilmek. Tıpkı; bir ormanın, berrak ve usul usul akan - ve her damlasında - oksijen ve hidrojen fırtınaları koparan, asi ve mağrur bir nehir gibi karışabilmek yaşama, akabilmek sevgilim akabilmek sevgiyle gönülden gönüle, tutsak gönlümden senin yasak gönlüne.. Ahhhh ah ! Sen bilseydin, bir bilseydin, ah bir bilseydin hiç engel olur muydun? Bilseydin, ama bir bilseydin duyğular dışa vurulunca güzelleşir anlam kazanır. İçe gömülünce acı olur. Ağu olur. Yalnız ıssız ve erişilmez bir dağda, zifiri bir kuytuda güneşsiz ve susuz kalmış boynu bükük bir hercai menekşe gibi solarım ben, sol/ar yaşam anlamsızlaşır. Çoook da tatsız tuzsuz dur inan böyle sensiz, yani böyle na tamam, bir yaşam. Çaresizim; düşünemem bile Çünkü; et le tırnak gibiyiz biz gel, ayırabilirsen, tırnağını etinden ben de razıyım sensizliğe, sevgi/siz/liğe.... 03:01:1992/25:04:2015 ÇİĞLİ/EGEKENT |