TurunçTurunç Sahilde dönerken başının üzerinde Martılar Sen hep kendin olurdun ben de sen Şeffaf bir kayık tabakta sunardı gün Turunç’u Ebemkuşağı perilerinin aryalarıyla Neydi neler olurdu sebep bir gülsek iki ağlardık Biriktirirdim gözlerinden düşen o şeffaf incilerini Saklardım gün ışığından uzak Sedef kakmalı çekmecelerimde Som altından kaselerde kokulu buselerimle Ahh daha kaç zaman kaç diriliş kaç düş Kaç düşüş var kaç ölüş atılıp kör kuyulara Sen her şehirden dönüşte mavi damarlı ipeksi ellerinde Sepet sepet umut olurdu Çıplak gider şehre dönerdin memleket giyinip Başında sarı bir taç uzun yeleli saçlarınla Kimlere baktığın gülümsediğin Olurken dert üstüne dert bana Sen hep kendin olurdun Yusuf yüzünle Ben de sen İçimi rahatlatırdı kısmen bilmek bana dönüp geleceğini Ahh bilsem ki bir gün gidip dönmezsin geri Bilsem hapsederim kalelerime Muhafızlarımla korutup cengaverimi Çıplak ayaklarınla senin bana yürümen güzeldir Kıyı sana sahil sana deniz sana yakışır kum sana Tebessümün bende güzel gün doğarcasına Hangi akşam hangi gece hangi yeni doğan ay Salınıp gezdiğini görmek istediğim o gizemli saray Yusuf yüzünle sen hep kendin hep kendin ilahımsı Akşamları batarken camlarda güneş Martılar başının üzerinde dönenirken Şeffaf bir kayık tabakta sunardı gün Turunç’u Yüksel Nimet Apel |