Sürgün-ü Aşk
SÜRGÜN-Ü AŞK
Sana gönlümdesin desem inanma sakın. Nerede ki gönül? Yaktın ki o yakışınla oldu viran. Gönül yerine hücrelerim seninle her an. Ne hücrelerimden, Ne de hâkimiyet altına aldığın aklımdan, Çıkmadın ve çıkmayacaksın bir an.. Rengin solmuş der, gören beni. Olman şey solmaz ki, Senden idi tüm renkler. Sen gittin. Renk bitti. Bitmese ne olur sanki, benden almaz ki haz. Çünkü kalmadı bende ne bahar, ne yaz.. İmzalamışsın artık fermanı. Ne gelir ki elden. Hele de benim elimden. Ben elimi eline verdim, gönlümü gönlüne. Kalmadı bende hiçbir şey. Çünkü seninle gitti bendeki her şey. Münzevi bir hayata, attın beni. Ve işte: Sürgün-ü aşk benim. Sensin bu sürgüne süren beni. Sen ki, elini vicdanına koy denildiği zaman, Elini cebine koyanların yaşadığı dünyada vicdanın tarifisin. Sen de sürdükten sonra sürgüne beni, Söyle, ben kime ne derim? Söyle, ben sensiz neylerim. Atını kaybetmiş süvari gibiyim. Gönül savaşının kaldım ortasında tam. Sürgün diye vermez kimse at bana. Bari öldür, Çek yayını da okunu at bana. Senin elinden ölmek çünkü, en büyük sanat bana. Geri çağırmayacaksan, Gel demeyeceksen eğer bu sürgün-ü aşka. Var mı çare söyle ölümden başka. Ne senden önce ve ne de senden sonra görmedi gözlerim, Senin gibi ne bir güzel ve ne de özel bir kadın. Sürgün-ü aşk edip sürsen de beni, Ne seni görmemişe döner bu gözüm. Ve ne de seni sevmemişe döner bu özüm. Çünkü miladısın sen aşkın. Aşk denilen duygu seninle doğdu bu kalbe. Bir çöl idi sensiz yıllarda, Seninle aşk yağmuru yağdı bu kalbe. “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” demiş şair. Ey içimdeki sen, Karşıki dağların yıkılmasını bırak, Tüm dağlar toz duman olsa bile işte: offffffffffff diyorum. Senin varlığından haberdar eden Rabbime teşekkür ediyorum. Çünkü senin varlığın bile nur bana. Seninle aynı çağda yaşamak bile onur bana. Mustafa EROL 16.MART.2015 Manavgat / Antalya |