sANa..Elbisenden önce ruhunu soymak istiyordum duvarlarının yıkıldığı bir zamanda ki yerinden sökülmüş seslerimizi ve dileğimizi Tufandan kurtulmuş bir çiçeğin yapraklarını düşmüş bütün renklerine serip dokunmak istiyordum hiç öpmediğin parmak uçlarımla en acımayan yerlerine… (. . .) ’’seni bir daha sevmeyecek’’ dedi… ve çekip gitti. patikasız yolların yamaçlarında ki giden kimdi, hiç kadar belirsiz hep kadar taşıdığım yüreğimin odalarında. çelme takıp düşlerime çizilmemiş atlaslara hüküm veren alt dudağımın çizgisinde tasviri elbette mümkün tiz bir seste lakin yetmiyor yine de zerresine yağmurun çünkü önce mavisi ıslanıyor bulutun gök/ -yüzüN battıkça düşlerimin rahmine ki düşün/dün mü hiç bazı kelimeler ne bırakır ardında. senden bana kalan yankıdaki şiddet, yüreğe akıtılan cıva kadar sızıyor içime. taş değilim hayır kalakalırken bile bir metal var derinlerimde eğilmek istemeyen bir daha hiçbir ruha ki bunlar ateş böcekleri işte Yusuf’un gözleriyle bir kuyunun derinliğinde baktığında gök/ -yüzüme. parmak uçlarımı banıp alt dudağıma bir kelime bulurum diye gün/eş yüzü görmemiş hiç söylenmemiş… yarım kalmış bir cümlende vurup kafasına harflerinin sus-sak diyorum su-sa-sak ezbere bildiğimiz sokakların çıkmazlarından saparak. bir gidişi avuç içlerimizle sımsıkı kavrayarak ki eksik susmaların dehlizlerinde bir daha aydınlanmayacak bir gece bırakarak ardında gidip toprağa gömdü ellerindeki taşları alnının ortasına atılmış onca yaşlarla… giriş/ gelişme ve sonuç yok bu hikayemizde imla işaretlerinin hepsini azat ettik aramızda ya da benim seçimimdi bu ki öyle ya sorulmamış bir soru belirdi aramızda ve bütün şehirler bir bir düştü evet gitti ve bitti rengini renklere verenin gizemli sahibi. gözbebeklerime kaçan mavi bir düş/üş kanamalarımdan yadigar ve yaralanmak denen o kabuklu simya ne kadar yüksekten düşeriz dışımızdan içimize. ne kadar su kafi gelir boğulmamız için. ne kadar zaman sonra vaz geçer gökkuşağına doğru koşarken tabanlarımızın çıplaklığı. dur/dum çünkü bunlar benim kanayan diz(e)lerim. dur/dum çünkü yüreğim çıktı yerinden ama dur/dum… (…) |
bazen de hatırlanmaz, çatlatırcasına şakakları.
yani demem o ki bir o kadar yakınım bir o kadar da uzak.
ve korkar her kadın kalabalıklardan.