Bir Mezarı Bile Yok Kalbimin
“ Ömür tiyatrosunun
Bir mutluluk sena Sadece sevda rolünü beceremedik; Oysa her sonbaharda Kapalı gişe oynardık Acının tüm repliklerini...” Üzerine yanlışlıkla bastığım acılar ifşa ediyor Kaderimin ötresi unutulmuş hallerini. Kıyısızlığım kendi içine göçe zorlanırken Esmer bir geceye döküyorum yüzümü. Hırpalanmış bir gökyüzü terk ediyor beni ilk önce. Tek kişilik cümlenin ortasında Kalakalıyorum öylece. Ucuz yollu kiralık bir katil dilenirken Şimdi anadan doğma şiirsizim. Yanağında Cibril uyuyakalmış Bir ayetin ıslak harflerinde Kuruluyorum iflah olmaz günahlarımın Cehennem ateşini. Uykulu bir şarkının dudaklarında Üvey bir intiharı emzirirken Bir merdiven yalnızlığına gömülü Kız çocuğumu öpüyorum Kırmızı kurdelâlı öksüzlüğünden. İçimdeki beni kaybettim, Şimdi sen kadar kimsesizim. Gitme bu şiirden; Etiket fiyatı sökülmemiş gözyaşlarım Kör bir bıçağın yalın ayak ucunda Bir türlü kurumayı öğrenemedi. Keza bir tabutta iki ceset taşımak Hala cezbetmiyor beni. Ki bu yüzden Gırtlağıma kadar cümlesizim. Susuz bir mezarı Bir yarama bastığımda Müphem yüzümde Kıyısız bir Cehennem sulanır Hovarda gülüşlerimin soysuz cinnetine. Gölgesiz gecelerde boğulur Kendi kabir azabından korkan günahlarım. Kanadı kırık bir şarkıda uyandığımda Yastığımın altında biriktirdiğim Günahı boyuna bir düş ağacım Soyunur merhametsiz gövdesinden. Kendi suretini unutmuş bir ayna dirilir Sağır yaralarımın cenazesinde. Şimdi ben kadar sensizim. Sen kadar hiçsiz. 13 Şubat 2015 İsmail Sarıgene |
*acısıyla da tatlısıyla da üzer
*kaybedince başını taşlara vurursun
*kaybolursun sensizliğin de susuz olursun
*kaybetsen de onun bir gün geleceği düşüncesi ile yaşarsın
*ama unutmamak gerekir ki '' ki her ölüm yeniden doğmaktır sevgilim '' diyorum aşk gitse de ölüm gibi yeniden doğar
*sevgiler saygılarım kalın güzel bir şiirdi. İsmail Hocam