KÜSKÜNÜM
Sen varsın ,ben varım biz yok artık.
Dışarda yağmur var çıkma ıslanırsın diyen sen,üstü kapalı dört duvarda kendi göz yaşlarımda boğdun beni. Oysa ne güzel müjdelemişti kalbim seni hayellerime. İşte ondan kalbimin inadına,yıkılışına kuruyorum düşlerimi.kuruyorum ve beraber yıkılıyorum... Şaşmıyorum ve panik yapmıyorum artık yıkışlarımda. Çocukken hep derdi annem ’koşma düşersin oğlum ’ diye..! Sen ise ben sana emeklerken yerlerde sürüdün beni ! Kurşun düşmanın kalbinde güzel durur,ne düşmanım vardıki kimin kurşunuydun sen... Artık ne yurdumun ve hatta dünyanın yüz ölçümünün hiç önemi yok...!!! Enlem ve boylamı dört duvar olduktan sonra bu bedenin,hektarlardan banane... Güneşin aydınlığı kar etmez perdesi kapalı pencereye... Milletin çilekeş dediğini gördüğümde ’haline şükret’ diyesim geliyor... Ahh ahh bee annem çalıyosun ya kapıyı acıkmadın mı ? diye Bir tek sen demiyorsun yıkıldı bu diye... Birde bu yüzden kızıyorum ya kendime! emeklerinin karşılığında benim gibi etten bir virane... Çocukluk arkadaşlarımı görüyorum çocukları ile el ele bakkala giderken... Bense daha o hayalimin yolunda çocuk kaldığımı anladım. İlk zamanlar usandım yalnızlıktan derdim,şimdi başkalarından sakınırım oldum. Bir türlü anlamadım ne vardı ki onda! Nasıl torbasına doldurdu yaşama sevincimi ve hayellerimi! Hırsızların dolandırıcıların dokunamadığını alıp gitmişti. Hal böyle olunca ifadeside geçersiz oluyor sevenin. Bense amaliyatta narkoz yemiş hasta gibi tüm bedenimi teslime bırakmıştım. Savunmam yok artık... Boynumu büktüm ve sustum... İster dar ağacı,isterse zindan! Son arzun nedir diye sormadan Ya toprak yada kara zindan verin bana garip anam duymadan...! |