Micingirt Ben
rüyalarda dolaşırım
solgun ışıklarla her gece dolaşırım bucak bucak paslı düşüncelerimle Micingirt ben ve uzun saplı bir dirgen ıssız ve yorgun harmanlar sessiz ve yapayalnız renk ölü ses maşat yoruldum sarsık ve acılıdır hayallerim temaşa eder her giden yabancı cinni mağaradan aşağı kar yüzlü dereleri koyu bir sızı sarar zâr zâr bahtsız yürekleri ne kadar da fark ettirmesek de müthiş bir duygu taş duvarlar viran olan bir mâzi ve öldürülmüş eski evler çatılar tutuyor perdeliyor nasırlı elleri toprak bacaları yankılanıyor zigav’ın dere akbaba’nın gerdanından hüznüm aysbergler gibi duygular enkaz amcalar yok bir nesil kayıp zaman dar dünya geniş gece zifiri karanlık kümbet ayrı bir hendese çocuklar benden kaçıyordu şeherli gelmiş şeherli nidâlarıyla gel de ağlama tıpkı dağılmış bir tesbih misali imamesi kayıp savrulmuştuk baş döndüren zamanın akışında sus biçare divane diyordum kendi kendime mevsimin sonu kimse ses vermiyordu bir ara bir ses duyar gibi yosun serinliğinde bu yerde ilham da yoktu duyguda hem yerimi şiir yazmanın şimdi hasretin katılığında boğuluyorum hele “koruğa güneş vurunca kuzuları getir” ah işte bu cümle var ya derinden sarsıyordu tüm hatırları gamda ıslanıyor kederde yıkanıyordum ne zaman yeni bir bahar ne zaman Micingirt ne zaman Şiirde geçen Micingirt doğduğum köyüm... Ömer Ekinci Micingirt |