içime doğru..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın ‘’Nefesinde gergin bir yaydan fırlayacak oklar var, sakın kapama perdelerini gözlerinin olur mu?’’
dediğin zaman, avuç içlerimle tutmayı unuttum nefesini. duymuyorum artık. düşlerimde saklıyorum mesela gülüşünü, körlüğüm körebe oynayan çocukların sesine bulaşsın istiyorum. kim bilir bundandır belki de defterin sayfalarında kalakalmam ki ona/buna bakarak gitme hiç mi öğretmediler önce sağa/sonra /bana...sadece bana… (...) Düğmelere üfleyen kadınların ağıtı okunmuyordu o günlerde soğuktu ocak biz ki çözüp düğümlerini düğmelerin g-özlerimizi bağlamıştık /son bir bahar demiştik adına…. yaşamı asla ciddiye almadık/almıyoruz, dalıp gök/yüzüne, aldanıp hallerine bulutların pupa yelken düş bozumları aklımız… çünkü; alıştık tüm hallerine sokağın bir balkon altında belki kafamıza hiç saksı düşmedi ama hep yüreğimizin bir kenarına hapis ettik ayrılıkları, kökleri kuru, toprakları dağılmış bir çiçek gibi/ biz ki gözbebeklerimizi bile ciddiye almıyoruz tümseğinde aynanın.. kabuğu kaldırmadan ne görebiliriz ki yaradan/kabuğumuzun dışında.. ve bil ki sevgilim olamayan sevgili; kokun geliyor Nirvana’ya henüz varmadan/ kokun ki kapısında bir meleğin düşe yattığı egzotik bir tapınak kokun ki buram buram dağılıyor/ dağlanıyor içimde içim derin/ıslak ve sırılsıklam… yaşamı asla ciddiye almadık/almıyoruz, ne varsa anlatılan sana dair/ bana dair/ ayrılığa ve ölüme dair. bugüne dair sanarak yaşıyoruz hep yetiyor her nasılsa... sever gibi görünen ve bozan yapar gibi... sonra koşar gibi duran insanların eksik anlamlarıdır susmak konuşur gibi susamak kanmak/sızın konuşmak sonra susadığı kadar/ sustuğu kadar... yüreğime getirdiğin baharın kekre tadına ocak geceleri kadar kar düşünce kırağı çalıyor düşlere ve dona kesiyor dalları ağaçlarımın ki aşk vurgun yiyor bilmem kaç kulaç derinliğinde bir denizin burnu kanıyor önce sonra kulakları kurtaramıyor hiçbir sandal ve götürmüyor gemileri yaktığın o günlere ki İntikam almak için bilenmiş bir harfinin yarı araladığı kapıdan/ adını fısıldıyorum alt dudağımı emerek mor böyle zamanlarda bir yaprağın gövdesi için duyduğu hisler kadar ıslanır her şey bakışlarımda damlamasam bile teninin üzerine… çünkü budur tek gerçek. O tutkulu aşk! bizi yolara düşüren/ başımıza iş açan ve yolda bırakan bizi sonra yol olan… şimdi adımladıkça tabansız ansız sana doğru içime doğru kayboluyorum... (...) |