Telafi Etözür dilerdim eğer kendimleysem ve elimde bir lades kemiği varsa.. çatlayan aynada görülen kırık bölük görüntüm bana çok manalı bir oyun oynuyorsa karanfile benzeyen bir bakışla terk ettiysem mekanın buğusunu duvarda duran durmuş saate bakarken, özür dilerdim beyaz kağıdın aklığında bekaretini koruyan sancılı mevsimin doruğunda seni öldürmek olsa olsa şiirdir asla korkutamam bununla içimdeki çocuğu, iksir bozulmuştur, bıçağın temasıdır yağan kar mükemmele yakın kıvrımlarıyla dudaklar yarasa burcunun günlük yorumlarıyla öpülür özür dilerdim eğer kırılmışsam nehrin kıyısında oturmuş ve ayaklarım gitmiyorsa sessizlik hala bozulmamışsa ellerim titrerken kelimeler çok yüksek bir ağaçla aynı manzaraya düşerken… denize ulaşmayan boşluktan, kemirgen bir maviden uzun, fena halde zeytine benzeyen yüzün… zahmetsizce kuyuları dinler ve elektriği iletiriz, zahmetsizce büyülenir ve duvarlarda konuşuruz lüzumsuzdur sakin kalmak telafi etmeye çalışmak manevra aşklarla üstümüzü örtmek üstümüzü örterek uykuya dalmak, aniden, kitabi kabuslarla ıslanmak lüzumsuzdur, arabalara atlayıp keskin virajlarla birleşmek, kan bağı ile tuş etmek aramızdaki yabancıları devir bu devir deyip tanrının ağzıyla konuşmak, omuzlarda dolaşmak sırtlarda katil olmak etleriyle anlamlı kadınlarla kana kana dalaşmak kana kana sinsi sinsi terli terli onlara sokulmak olsa olsa bilim-kurgudur sessizlik hala bozulmamışsa ellerim titrerken kelimeler jilet gibi uçurumla aynı manzaraya düşerken zahmetsizce kuyuları dinler ve elektriği iletiriz böyleyken cennet lüzumsuzdur orta çağdan bahsetmek ayrılığın derin edebi konumlarında iç burkmak maskeleri hazırlamak masaları hazırlamak masalarda coğrafyanın tesellisini yapmak coğrafyanın kararını almak lüzumsuzdur endişeleriyle sarhoş şairler gibi acısına tanrısındır onların kendilerine linç diyenlerin sorarsın menzille ve emsalle neredeler, bir cin saatinde o lambanın içinde değillerse eğer hayat veren derin kesiklerle adamlar tanrılarından minvallerini örtmek için yapraklarını istiyorlar geçmiş bir pastane camekanında geçerken bir peruk beyazında keşfe çıkmışken ellerin yordamı büyük cenin camiasında orospular orospudur şairler şair pazarcılar pazarcı ağrılar ağrıdır taklaya gelmiş bir şefkatle odalardan birinde saklanırsın, arkadaşlıklar arasında kalan muntazam gizli tarihle, birileri sevmez çünkü içindeki devrimi özür dilerdim, eğer kendimleysem elimde bir silah varsa ve karşımdaki ayna kadar düşmansa bana kendim kadar manalı bir oyundaysa şiddetiyle meşgul melekler gibi konumundan memnun ağaç bakışıyla feza duruşuyla ilkel ve bi miktar yanlışsındır şöhretin vukuatlıyla yuvarlanmış camekanlarıyla donuk lanetin zehir uçlarında geriye doğru saymanın anlaşmalı patlamasında aşkın dişlileri var mükafatlı kan var işaret diliyle anlaşan tanrılar var sanayi ortasında yaz mevsimi deniz içinde deniz atları su verdiğim çiçeklerin sabah uyanışları gibi et’in ince kederi gibi kapalı kutularla meşguller biz de geçiyoruz işte kemikleriyle anlamlı adamların ayrı ayrı çözülen kimliklerinden lüzumsuz dirençlerini sorgulamak doğrularını çarpıtmak işte bu suya dalma onlara ıssız adalar iki kelimelik emirler verme varsa biraz şarap iç yoksa denize gir isyan inceliktir zamanın varsa yoksa hiç boşuna yeltenme adil olmaya şöhretin ve tesadüfün beş kuruş canlarıyla döndüğün şehirlerden asla utanma! soruyordun menzille ve hüzünle neredeler, bir cin saatinde o lambanın içinde değillerse eğer ve aşık olmamışlarsa nasıl ölmüşler … |
...nil