Haydi düğüne, haydi düğüneAğustos sabahıydı, güneşin ilk anları, Akşamdan kalmaydı Ayyaş Hüsnü’yle Selim, Uzunlamasına oturmuşlar bankta, Denize bakmaktaydılar boş gözlerle. Bir burun çekişi, Ağlamaklı biri, o da ne, Oturmuş yandaki bankta, Ağlıyordu bir genç kız. -Oğlum serap mı görüyorum çölde bu da ne, Dedi Ayyaş Hüsnü Selime. Selim’de, -Ne serapı ağbi kız ağlıyor be, -Niye ağlıyor ki sorsak mı oğlum, -Ağbi yanlış anlar, boşver, görmemezlikten gel, -Olur mu be ortak olalım derdine, -Sen bilirsin ağbi, git sor hele. Yılların Ayyaş Hüsnü’sü, İncitmeden kızı sokuldu yanına, Bilirdi acının ne olduğunu ya, Hem de çok iyi bilirdi, Neden ayyaştı adı sanki. Misket gözlü kız, sapsarı, upuzun saçlarını kenara iterek, Yaşlı gözlerle baktı, Yanına oturana. Güngörmüş bir çınar gibiydi, İçki koksa da üstü başı, Tertemiz bir yüzü vardı adamın. -Ne oldu, neden ha güzel kızım, Kız yutkundu, söylese miydi acaba. -Neden bu göz yaşları, neden bu şişmiş gözler, Diye sorması öyle insancıldı ki adamın. Misket gözlü anlattı ayrıldığını sevgilisinden, Anlattı ağladı, ağladı anlattı. -Çok seviyorum onu, oda beni, -Ne güzel işte ya, ayrılık neden, -Günler mi yordu bizi, bilemiyorum ki, -Zamana bırak derim, seviyorsa gelecektir, -Acaba, -Ayrılıklar mutluluktur, ya biter her şey, ya da anlaşılır değerler, -Anlaşılsın isterim, Dedi genç kız. -Yürekte sevgi varsa eğer, gelecektir, ya da sen koş ona, Dediğinde Ayyaş Hüsnü, kız başını eğdi, durdu, durdu, Ve, -Haklısın, hem de çok haklısın galiba, -Gelirse de, değiyorsa sevmeye devam edeceksin, Dedi Ayyaş Hüsnü. -Gelmezse zaten senin değildir, her ne kadar levend gibi olsa da. Dediğinde, gelmeyen sevdasını hatırladı yan bankta oturan Salih. Gözleri ağlamaklı yaklaştı yanlarına sonra, -Ağla be güzel kızım, göz yaşların kuruyunca hissettiğin neyse onu yap derim, Dedikten sonra kalktılar kızın yanından, Rahat rahat, sıkılmadan ağlasın diye. Birkaç gün geçmişti ki, Bir akşam üstü, O kız. -Heyyyy ağbiler, bakın, ben geldim, Dediğinde, Ayyaş Hüsnü ve Salih irkildi birden, Parktaki masada henüz açmışlarken yetmişliği. -Hoş geldin mutlu kız, bu ne pür neşe, -Biz barıştık, önce ağladık ağladık, sonra sarıldık., -Oh be, demiştim ya, ayrılıklar mutluluktur diye sana, -Evet öyle oldu, şimdi çok mutluyum. Salih dinlemekte ve doldurmakta kadehleri, Bir kendine, bir Ayyaş’a, bir de Maviş’e. -Yokluğun da çok ağladım, kurudu gözpınarlarım, -Ağlamak ayıp değil, gülmenin kardeşidir, Dedi ayyaş Hüsnü. -Bak, şimdi çok mutlusun, hadi şerefe. Şerefe, şerefine, şerefimize diye vuruldu kadehler. Salih düşündü şimdi ne dese, Ne dese de Maviş ona he dese. Kalktı, başladı oynamaya, -HAYDİ DÜĞÜNE, HAYDİ DÜĞÜNE, Genç kız, yani maviş, yani artık ağlamayan, gülen o kız, Cevap verdi, -YAKIN DA, YAKIN DA, ÇOK YAKINDA. -Mutluluklar dileriz bir ömür boyu deyince Ayyaş Hüsnü, Salih de sevinçten bastı narayı, -Düğününe geleceğiz unutma bizi. By by yaptı maviş, uzaklaştı, serap mıydı yoksa ne. |
Kutladım güçlü kalemi
Yüreğine sağlık
_________________________________________Saygılar selamlar