Perişan
ERGANİ’ye gittim günün birinde
Zannederdim her şey kalır yerinde Kaybolmuş anılar sanki derinde Feryadımı duyan canan perişan Eski günlerimi andığım anda Gözlerim boşaldı yüksek eyvanda Baba ocağında kiler, odada Direkler çürümüş, hezan perişan Çeşmeler kurumuş suları akmaz Fakir fukaraya komşular bakmaz Pestili, sucuğu kimseler yapmaz Kalmamış küpleri, kazan perişan Makamın dağında keklikler ötmez Nice ocak sönmüş bacası tütmez Durumu tarife kalemler yetmez Kalmamış gülleri bülbül perişan Eskiden cennetti bahçesi, bağı Meşhurdu çocukken peyniri, yağı Ne balları kalmış, ne de kaymağı Bağ bahçesi harap, cennan perişan Çimento sanayi tozunu atmış Etibank çakmağı, keskeri satmış Cevizlik kavaklık barajda batmış Damarlar kesilmiş, canlar perişan Yerlisi terk etmiş köşkü, sarayı Herkes sever olmuş şimdi parayı Duyamazsın hoyrat ile mayayı Susmuş çalgıları, düğün perişan ERGANİM zamanla sahipsiz kalmış Köyleri terörden nasibin almış İşsizlik gençleri gurbete salmış Gurbetten sılaya dönen perişan Bugün durumunu gören hayrette Hepimiz suçluyuz bunda elbette Vicdan azabımız yakar gurbette Kuru sevgilerden harman perişan ERGANİM sevdanla yanıp tutuşan İsmini duydukça çağlayıp coşan Çiçeğin tezeğin burnunda kokan Bu halini gören ozan perişan Av. Vecdi Subaşı . . . |