Karacaahmet'te ki Vesikalık
Gözlerime topraktan sürme çekildi
Dudaklarıma taşların telaşında mim gerildi Selvilerin gölgesinde, tarihin göbeğinde Yüreğimin tenine hüzün yeli serildi Karacahmet’in takibinde ruh torbaları Ensemin damarına devrildi Mermer köşeli yüzü Ceset döşeli yükü Toprak köseli teli Anılarla yüzleşmiş seli Akar hazin kuyuların duruluğuna Saatler, elimde hovardaca kaçan Çöllerin kuruluğuna ayak vuran deli Bir vesikalık buldum Karacaahmet’in ölüm evrakında dürülen filesinde Anların mengenesinde sıkışmış Hayatın yaşlılığında gerilerde sıkılmış Alınların penceresine karanlık boya yıkılmış 1960 yılında kalan er kişi vesikası toprağın tabağına gömülen yakamoz bedenini çürüttü... Dudaklarında hafif tebessüm, Ufukların avucuna uzanan tezekkür bakışlarında, yürek seferi vardı, kafanın kürek eseri sardı... Kıvırcık saçları maviyi ve maziyi kaç kere yaladı Yorgun gözleri kimbilir hangi kaldırımları kamcıladı Bilinmez, dostlarının şahitliğinde hatıralarla yaslandı Bu yüze ölümü sordum Kendisinden kaçınılmaz vuslatın ağırlığını duydum Ruhumun savrulan sağırlığında toprak yüküne eğildim Kara toprağın kelepçesinde teslim... Bir vesikalık fotoğraf Bin anın ininde aklıma yatalak Elimde ki benim vesikalığım olsa Geleğin izinde donan yüzle Mezarlığa ayna... Özkan Karaca |