Dağınık...
’Ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi sevdiğinden hiç bir zaman düzgün bir insan olamadı’(didem madak)
dersin beni sorarlarsa şayet bir şairin dilinden. Saçları dağınıktı, masası, kitapları, kalemleri, kelimeleri ve o dağınıklığında mutluydu... Güzel yanı nedir bilir misin dağınıklığın her an sevdiğin renkteki kaleminle ummaddığın anda burun buruna gelir mutlu olursun, sevdiğin bi eşyanın varlığını hayat karmaşasında unutup dağınıklıkta yeniden keşfeder yine mutlu olursun. Toplu yerlere insan uğramamış gibidir ya hiç, hayat durmuş gibi dağınıklik parmak izlerini taşır oysa birilerinin. Bu yüzden ben senden sonra dağınık bıraktım içerimi, dolabımı, masamı ... masamda kalemine rastlarım belki, dolabımda resmine, belki de birgün içerimdeki sana bilirsin bayılırım hoş tesadüflere ve bu ara öyle ihtiyacım var ki onlara... En dağınık yanımda kelimelerim o yüzden her rüzgarda şiir olur sana çarpalar, farketmem o kargaşada uçtuklarını... Dağınık kalmalıyım en azından sana rastlayana kadar içerimdeki dağınıklıkta, sonrasını sen zaten toplarsın... (Hazal) |
Bu da benden;
"İşte tamam, tamda özlediğimdin ,
Küçücük adımlarınla yürürken,
Ayak seslerin sarsıyordu bedenimi,
Yorgun nefesin fırtınalar estiriyordu içimde,
Mutluydum, hem de çok mutluydum.
Geldiğin belliydi,
Ruhum dolmuş, yüreğim sımsıcak,
Sen gelmiştin.
Bil ki bitanem, bil ki herşeyim, şunu çok iyi bil sevgilim.
Sen,
Bende, bu yürekte,
Sevilmek için, yaşamak için bir ömür boyu,
Çok ama çok özlenmiş ve beklenmiştin.
Yaşar KOPUZ"