AH İstanbul
Ah İstanbul,Asitane,Dersaadet
ne sırlar saklarsın, inci gibi görünsen de, çok karanlıksın içini deştikçe pislik akar, sokaklarda acılı ruhlar dolaşır, ruhlar katillerini arar, bir bakarsın Genç Osman’ı görürsün ağalar yedi kule zindanına götürürken zevkten azmış devşirmelerin hırıltısını duyarsın ırzına geçilirken bağırtılarını ve yakarışlarını kellesinin parçalanmış bedeniyle koyun koyuna yattığı, nekrofoli aşığı devşirmelerin zevk çığlıklarını, yarasa çığlıklarıyla duyarsın bir bakarsın kızlar ağasının sandalının suda izini görürsün, samur kürk içindeki hayaleti torbasının içindeki hamile cariyeleri, denizin ortasında taş bağlar suya atar, bir bakarsın Topkapı Sarayı önünde tabutlar geçiti, bir yanda ağlayışlar, tükenen umutlar bir yanda yeni padişah ve halayıkı eğlence ve neşe çığlıkları, daha ne sırlar saklar baba katili, oğul katili,kardeş katili amca katili hükümdarlar, hayaletler belirir sonra kaybolur, acılı ruhlar geçit yapar, yüzleri öfkeden kaybolmuştur, hesabını sormak için gezinir dolanırlar, binlerce beddua gökyüzünden yükselir, alaşağı edeceği bellidir, faylar bu acılarla gerilmiştir, toprak taşıyamaz olmuştur, bu şehir sonunu yaşamaktadır, her yapılan haksızlık,zulüm mutlak sonu yaklaştırmaktadır. sen bakma yüksek binalara, o efsunlu sese,görünüşe kurtlanmış çatırdayan bir çınar, ne kadar süslense de o ah üstüne çökecektir. . |