KOŞ ÇOCUĞUM
Gözümü kapatıp düşlediğimde
Irmak kesimi iki dilim bazlamadır Çarşamba. Aşkın boğulması yanık bir türküde Efsanede korsanlarının uğrak yeri, limanı, Samsun’un esaretinde bir Anadolu şehri! Toprağın çamur, çamurun bereket olduğu Doğurganlık ülkesidir Çarşamba. Çekirdeğini attığın meyvenin fidanı karşılar seni, Bir yıl sonra yeşilliğin arşivini gezerken. Her şey ucuz bu şehirde, insan hayatı dâhil! Cehaletin silah sesleriyle batar güneş. Allah emri, Peygamber kavliyle başlardı evlilikler. Emir ve kavil olmadığında tetik kesen parmaklar, Gözünü kırpmadan ölüme koştu… Söz konusu vatan olduğunda! Parayı bulan ihanet etti çamura. Uzak köylerden toprak taşıdı Yeşilırmak. Sebzeler çürüdü tarlada, mısırlar ayakta öldü. Acıska giyiyordu adamlık, külot pantolon, Omzunda ceket, başta sekiz köşe kasket, Elinde tespih, belinde on dörtlü, Başında alaca kuşlar gibi dönen bin bela, Ayaktaydı Çarşamba’da adamlık hala Koca çınar gölgesine kurulurdu sofralar. Güneş yanığı enseye dökülen suya Alın teri karışır, kara yazgı karışır. Karışır alın terine, karışır kara yazgıya Yanık tenlilerin dillerinde yanık türküler Her tarladan ayrı bir nara duyulur sıklıkla Kimi Telgrafın tellerin de efkâr dağıtır, Kimi ‘Çarşambayı sel aldı’yı söyler ıslıkla. Haftada bir gelirlerdi gömlekleri terli köylüler! Salı akşamından inerlerdi hanlara. Kağnı tekerlekleri eskitirken yolları, Çamurdan iz kalırdı lastik ayakkabıların bastığı yerde. Gelirler, bırakırlar araba dolusu emeği kantar başındakilere! Borca karşı suskundur oğlu yaşındakilere. Islanırdı öküzler, geçiyorken nehirden! Bir şişe gazyağı, bir kilo un, yarım kilo şekerdi Alıp götürdükleri bu şehirden Dedenin Çarşamba’sını anlatıyorum sana çocuğum! Ataların nasıl yaşamış, unutma diye! Günün sana sunduklarıyla yetinme diye! Hep daha iyiye, hep daha güzele koş, Bu günü dünle bir tutma yarın için. Hep özgürlüğe, hep çağdaşlığa koş diye! Unutma ki sahip olduğun Cumhuriyet, Atatürk’ten kalan en kutsal emanettir sana! İbrahim COŞAR |