ÇALKANTIİnanmak mı istiyorsunuz, Doyasıya sevmek mi? Neyi, neden? Sevilecek bir şey mi var artık, Ağlanacak, tapılacak kutsal değerler mi kaldı? Yok, yok ölene ağlanır mı sersemler… İşte dostlar: Gecenin korkunçluğu çepeçevre etrafında, Dondurucu ayazın sürüklediği mahvolmuşluk.. Beyinleri kemiren puslu müphemiyet… Darmadağın hatırat orda burda… Kaçmak bir çare mi sence, Kolay mı o kadar? Bak! Milyarlarca yıldır yaşayan ölüme, Tonlarca ağırlığındaki kemik yığınlarına… Ya kafalarını giyotinde kestirmek için sıraya girenlere ne demeli! Gülmek istiyorsan gül! Zamanın acımasızlığında ufalandığında, Gurubun hüznü boğazında kilitlendiğinde, Güneşin tanrısallığı içini yaktığında, Bak o bedenlere… Onlar anlamazlar seni artık, Mutludurlar onlar anlamsızlıklar içinde Düşmanınsa o kafalar! Canlı, kımıl kımıl beyinler! İştahla kaz çukurları, göm onları Yok et aydınlığı… Koş sonra yokolmuşluğa, Ayazın serinliğinde Sarıl ona var gücünle… Vur tekmeyi güneşin saçlarına Yokoluşun tarifsiz sızısını hisset Ellerinden sökülüp alınan anıları Kulağında uğuldayan sesleri … Dümdüz vadilerin grisini… Tertemizliğin seni terkedişini…. Ölümünü… Hisset… Uğur GÖRGÜLÜ 21 Şubat 1977 saat 21.17 |