Ah! Kınalı Kuş
Prenses’e
Yaralı yavru bir ceylandır bakışın hüznün yamacında ürkek ve tedirgin nereye gitsek avcılar peşinde ömrümüzün hayat ki, ihanet dolu ah kınalı kuş hayatki, acımasız halsiz ve bi-lâldır dillerimiz tuz bassakta yaralarımıza dağlasakta acılarımızı dinmez sızı Gül açardı dağlarda bir kez gülseydik oysa ışık olur yayılırdı evrene gözlerimiz renk olur ısıtırdık üşüyen yürekleri sevda olur dolardık sevisiz gönüllere mutluluk ve huzur ekerdik dört bir yana Yüreklere de kar yağar ah! kınalı kuş buz tutar bakışlar dalgın sularda yangınlar içinde de olsa üşür insan bazan ihanet görmüşse sevdiklerinden Dünya bir değirmen ah! kınalı kuş her gece hayallerimizi ögütür savurup götürür uzak iklimlere bakmışsınki, bir gün kar yağmış dağlara kavuşmak hayal olmuş menzil uzak, vuslat uzak, mecalsiz kalmış dizlerimiz geçit vermez olmuş dağ dorukları Ah! kınalı kuş gözlerin vurulmuş ceylan yavrusu senin bakışların ürkek güvercin sorma ırmaklar nereye akar kuşlar nereye uçar yaşam nereye gider ölüm nereye acının dili yok ah! kınalı kuş acının dili yok suskunluğu hangi kalem yazabilirki, ölümden başka… Ah! kınalı kuş hüzünlere yazılsa da yazgın yuvarlanıp yuvarlanıp gitse de nehirlerde kanayan yaralarını fark etmese de kimse solacağını bile bile inadına, inadına bahçeler dolusu gül topla yüreğine üzünçlerini koyup bir yana… Ümit etmeyi öğren her şeye rağmen bunaldığında neşeli olmayı dene ağladığında gülmeyi Ayazlar tenini üşütmeden düşmeden uçurumlara tut elimden ah kınalı kuş ekle yüreğini yüreğime geç kalmadam tutuşturalım bir ucundan biz de her dem içimize batan bu vefasız hayatı… Nuri Can |