GÜLÜCÜKLERİN KARANLIĞINASorular sorardı efsun sarıları Yatağını ısıtmamış İhtiyar yosmalara Mavi paçalı şebnemleri parçalayarak Eli kınalı periler gibi Usulca okşardı En küçük ihtişamı delilleriyle suskunluk Garson bir kaç soru getirirdi Gümüş tepside Sormak için sevdiğine çekinmeden Seçemezdin birbirine benzese de hepsi Ayrıntılar rahasız ederdi Çocukluktan arta kalan baynini Yinde toz kondurmazdın birine Ve hep aynı soruyu sorardın Ben kimim diye Gülücüklerin karanlığına... Kapılar kıyıya açılırdı Kıyılar sonsuzluğa Sonsuzluk bir bulut gibi çökerdi Kapıların tutamağına El dokunmazdı tokmağına Bulut gizlerdi Ateşin yakıcılığını Ateşin sesi Korkuturdu bebeği Süttten kesilirdi ırmaklar Irmak yüreğine akardı çiçeklerin Çiçeklerden bal süzülürdü Yeşil gözlü kızın gözyaşına acımadan Sonra kapanırdı kapılar Gerisinde Bebeğini emzirmemiş Kadınların çığlıkları Kalırdı Sararmış şamdanlardan Gülücüklerin karanlığına... Bir sehpa kurulurdu Şarap mahzenlerin Eskimiş serinliğinde Oynaşırdı kelimeler Dudakların Yemiş veren bekaretinde Ama hiç kimse söylemezdi Gerçeklerin bağ bozumunu Gülücüklerin karanlığına Sanki mavi devler beklenirdi İlkbaharın renkli şölenlerinde Nisan’da geçerdi Mayıs’da Bir gitarın tellerinde kırıtarak Hiç bir zaman Denizin sesi duyulmazdı Kılınçların ahenkli şıkırtılarında Ellerini yüzüne kapatırdı Söz söylemeye Gücü olmayan kadınlar Gülücüklerin karanlığına..... |